Herkese merhabalar, ben Yeşim Çim. Bir Sosyal Hizmet Uzmanı ve Aile Danışmanı olarak, toplumsal sorunlara duyarlı ve bireylerin yaşam kalitelerini artırmaya odaklanan bir profesyonelim. AİLEYİ GÜÇLENDİRECEK TEKNİK VE YÖNTEMLER serisinin ikinci yazısı Aile TERAPİSİ. Tüm yazılarıma bloğumdan ulaşabilirsiniz.
Aile terapisi tarihi ile başlamak çok daha doğru olacağını sanıyorum. Aile Terapisi aslında 1950’lerde, terapistlerin aile dinamiklerine daha fazla ilgi göstermeye başlamasıyla gelişmeye başladı. İlk başlarda, bireysel sorunlar üzerinde yoğunlaşan terapistler, zamanla ailenin bir bütün olarak ele alınması gerektiğini fark ettiler. Bu da bir devrimdi diyebiliriz. Sesli düşünelim, bir sistem içine doğmuş bireyi tek başına güçlendirip aynı olaylara maruz kalması onda nasıl bir iyileşme yaratabilir? Bazen tabii ki hiç.
Aile terapisi öncülerinden biri Virginia Satir’dir; ancak kendisi Sosyal Hizmetler olarak bu konuya yoğunlaşmış olsa da, tam olarak hayata geçiren psikiyatrist Murray Bowen’dir. Bowen, aileyi bir sistem olarak görmüş ve her bireyin ailesindeki diğer bireylerin davranışlarıyla etkileşime girdiğini savunmuştur. Bu da “Aile Sistemi Terapisi” adında bir modelin gelişmesine yol açtı diyebiliyoruz. İyi ki de açmış… Bowen’in bu yaklaşımı, aile içindeki ilişkilerin bireylerin ruh sağlığı üzerinde önemli bir etkisi olduğunu vurgular.
1960’lar ve 1970’ler, aile terapisi anlayışının daha geniş kitlelere ulaştığı, daha fazla insanın bu terapiden faydalandığı yıllardır. Bizim ülkemizde ise 1990’lı yıllara denk geliyor. O dönemde terapistler, aile içindeki sorunların çözülmesi için farklı terapi yöntemleri geliştirmeye başladılar. Aile terapisi, aile üyelerinin ilişkilerini güçlendirmek, iletişimlerini iyileştirmek ve aile içindeki sorunları çözmek amacıyla yapılan bir terapi türü olarak gelişerek kullanım alanı artmıştır. Psikoterapinin bir dalı olarak, genellikle bir psikolog veya terapist rehberliğinde yapılır. Aile terapisi, bazen tüm aile üyelerinin katılmasını gerektirse de, bazı durumlarda sadece birkaç üye de terapiye katılabilir. Sonrasında, Aile Danışmanlığı mesleği ile sadece aileye yönelik bu yöntem gelişmiştir.
Aile terapisi faydalarını özetlersem: İlk olarak, yukarıda da belirttiğim gibi, iletişim becerilerini geliştirir; aile üyeleri, duygularını daha açık ve sağlıklı bir şekilde ifade etmeyi öğrenirler. Bu süreç, aile içindeki çatışmaların daha kolay çözülmesine yardımcı olur, çünkü herkes kendini daha iyi ifade edebilir ve karşısındakini daha iyi anlayabilir. Ayrıca, aile terapisi bağları güçlendirir; birbirine daha yakın ve destekleyici bir aile ortamı oluşturur. Bireysel sorunlar, aileyi etkileyebileceğinden, terapistler bu sorunları ele alarak tüm aileyi sağlıklı bir şekilde iyileştirmeye çalışır. Çocuklar ve gençler için ise özellikle ergenlik dönemi gibi zorlayıcı süreçlerde faydalıdır, çünkü aile terapisi, onların duygusal ve psikolojik ihtiyaçlarını anlamalarına yardımcı olur. Bununla birlikte, aile içindeki stres ve kaygı, terapi sayesinde daha yönetilebilir hale gelir. Terapistler, sağlıklı başa çıkma yöntemlerini öğreterek, aile üyelerinin bu duygusal yükleri azaltmalarını sağlar. Son olarak, aile terapisi, aile içindeki dengenin sağlanmasına yardımcı olur; her bireyin ihtiyaçları göz önünde bulundurularak, sağlıklı bir aile dinamiği oluşturulur. (İletişim becerileri ve bireysel güçlenme ile ilgili birçok yazıma ulaşabilirsiniz.)
ÜLKEMİZDE HAK ETTİĞİ DEĞERİ GÖRÜYOR MU?
Bir Türk olarak ve mesleğim gereği sanıyorum en büyük arzum, her bireyin aile içerisinde düzenli aile terapisi alması. Ancak Türkiye’de aile terapisi, maalesef hak ettiği ilgiyi tam olarak bulamıyor. Bunun birkaç nedeni var. İlk olarak, toplumsal algılar önemli bir engel oluşturuyor. Aile terapisi, hala bazı insanlar tarafından tabu ya da lüks bir hizmet olarak görülüyor. Aile içindeki sorunların dışarıdan birine anlatılması, özellikle küçük yerleşim yerlerinde veya geleneksel bakış açılarına sahip ailelerde utanç verici bir şey olarak kabul edilebiliyor. Bu, aile terapisine başvurmayı zorlaştırıyor.
Bir diğer neden ise psikolojik danışmanlık hizmetlerine yönelik farkındalık eksikliği. Türkiye’de hala birçok kişi, psikolojik desteğin sadece bireysel ruhsal sorunları olanlar için geçerli olduğuna inanıyor. Oysa aile içindeki ilişki problemleri, bireysel sorunlar kadar önemli olabilir. Bu konuda yeterli eğitim ve bilgi eksikliği, ailelerin terapiden faydalanmalarını engelliyor.
Ayrıca, aile terapisi eğitimi almış profesyonel sayısının yetersizliği de önemli bir faktör. Türkiye’de aile terapisi üzerine eğitim almış uzman sayısı, psikolojik danışmanlık gibi diğer terapi alanlarına kıyasla daha az. Bu, aile terapisine başvuracak kişilerin doğru uzmanı bulmalarını zorlaştırıyor.
Bir başka önemli sorun ise ekonomik engeller. Aile terapisi genellikle özel hizmet olarak sunuluyor ve bu hizmetlerin maliyeti birçok aile için yüksek olabiliyor. Devletin bu alandaki hizmetleri sınırlı ve genellikle yalnızca ağır ruhsal bozukluklar için destek sağlanabiliyor, bu da aile içindeki ilişkisel sorunları göz ardı edilmesine neden oluyor.
Son olarak, toplumsal ve kültürel faktörler de bu durumu etkiliyor. Türkiye’de aile yapısı, çoğu zaman çok yakın ve birbirine bağımlı bir yapıda olduğu için, aile içindeki sorunlar daha gizli tutulmaya çalışılabiliyor. Bu da terapilerin öneminin yeterince anlaşılmamasına yol açıyor.
Tüm bu nedenlerle, aile terapisi Türkiye’de hak ettiği ilgiyi bulamıyor. Ancak, son yıllarda bu konuda farkındalık artıyor ve insanların daha fazla terapi hizmetine başvurduğu görülüyor. Bu, aile terapisiyle ilgili olumlu gelişmelerin önünü açabilir.
Farkındalık dolu yollara…
Saygılar, sevgiler.
Harika bir anlatim olmuş emeginize sağlık bende yıllarca gitmek isteyip gidemeyen biri olarak tabuları yıkmak gerektigini düşünüyorum baktigin kısmıyla hayatta bir sorun yok gibi gorulebiliyor eşlerin gözünden ama yıllar içinde osorun yoklar bir çığ gibi üzerine geldiğinde herşey daha zor oluyor