Aktif Kabullenme

Büşra Yıldırım 206 Görüntüleme Yorum ekle
3 Dak. Okuma

Kabullenme hali kolay bir şey değildir, elbette. Kabullenme derken bile sondaki “me”yi olumsuzluk eki gibi algılıyor insan bazen. Oysa eklendiği sözcüğü, isim yapan bir ektir kendisi. Başka bir şeyi başka bir şeye dönüştürüyor. Aslında kabullenme halinde de aynı durum mevcut. Bir duyguyu, durumu bakış açımızla başka bir hale eviriyoruz. İşte tam da bu noktada, insanoğlu için tüm duyguların mümkün olduğu, hiç bir durumunda yalnızca bir kişiye has olmadığını anlıyoruz. Farz edelim ki öfkeliyiz, kırgınız ve üzüldük. Hayır, diyoruz! Bu ben değilim, ben öfkelenmem. Ben mutluyumdur. Yahut, buna mı kafamı takıp üzüleceğim. Tamam, anladık. Öfke sana göre değil. Kırgın ve üzgün gezmeyi de sevmiyorsun. Lakin kimse de sana karalar bağladı gez demiyor. İyi ya da kötü bir durum yaşandı. Acını çek, bu hali kabul et; sonra yine önüne bak. İnsansın ve hayatta her şey insanlar için demişler atalarımız. Neden kendini bu kadar zorluyorsun?

Son zamanlarda hayatın yegane amacı mutlu olmakmış gibi bir algı var insanlarda. Halbuki mutluluk bir amaç değil, sonuçtur. Yaptıklarının sonucunda mutlu da olabilirsin, mutsuz da. Yolda yürüyüşün seni ara ara belli sonlara sürükler. Oysa yol her zaman düzlüğe çıkmaz, bazen de kabul etmek gerekir. Hüzün de öfke de endişe de zaman zaman yol arkadaşımız olabilir.

Bu duygulara hayatımızda yer vermek ve onları yaşayabilmek bireyin sağlıklı bir yaşamı olduğunun göstergesidir. Aslında duygular bizi harekete geçirirler; öfkelendiğimizde öfkemiz bize bir sorun var, hadi bunu çöz diyordur. Öfkeyi bastırırsak başka şekillerde vücudumuza zarar verebileceği gibi zamanında çözülemeyen problemler daha kötü sonuçlara sebep olabilir.

Son zamanlarda okuduğum Psikolog Beyhan Budak’ın kitabında şöyle bir söz vardı: “Elin ateşe değerse canın yanacaktır. Çünkü canın yanmasaydı, ateşten korunmak gerektiğini öğrenemezdin,” diyor yazar. Kesinlikle duygularımızı yargılamak yerine onları kabul ettiğimizde ve sebeplerini anlamaya çalıştığımızda, bizi doğru adım atmaya yönlendiren birer rehber olurlar.

Daha önce de söylediğim gibi nihai amacımız mutluluğa erişmek olsa da fark edilmeyen asıl durum şu ki mutluluk hali de sürekli bizle kalmıyor. Bizi çok mutlu edecek bir şey için çabalıyoruz, elde edince sevinçten havalara uçuyoruz; fakat bu durum sürekli hale geldiğinde alışıyoruz. Artık bizi mutlu etmez oluyor. Örneğin o kazanmak istediğimiz üniversiteyi tüm çabanın sonunda kazanınca dünyanın en mutlusu biz oluyoruz. Evlenmek istediğimiz o kadınla, o adamla evlenince gözlere uçuyoruz. Hele ki zorluklardan sonra nihayete erdiysek. Peki ya her daim cebimizde gezdirebiliyor muyuz mutluluğu? Hayır!

Demem o ki her duygu insana has ve hepsi zamanla geçip gidiyor. Her hâli kabule geçip, duygularımıza kulak verirsek o anı kaçırmayız. Acı da mutluluk da geçici. Aktif kabullenme hâli anın farkına varmayı sağlıyor işte, inanın hepsi bu.

Bu İçeriği Paylaş
Bağlantılar:
Öğretmen / Yazar
Yorum yap

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Exit mobile version