Akvaryum

Ömer Özen 484 Görüntüleme Yorum ekle
7 Dak. Okuma

“Yalnız insanların sekizde biri ileride evleneceği insanla şimdi tanışmış durumda!”

Siz hiç gördüğünüz bir tweet üzerine roman yazdınız mı bilmiyorum ama ben yaklaşık olarak yukarıda yazan tweet üzerine bir roman yazdım. Hayatımdaki en büyük pişmanlıklarımdan bir tanesi zamanında bu tweeti bir şekilde saklamamış olmamdır. Diğer yandan zaten kurgu bir roman için böyle bir tweetin olma zorunluluğu yoktur. Kaldı ki atılan tweetin zaten bilimsel herhangi bir altyapısı yok ki, evet bunun da olma zorunluluğu yoktur. Ama bir şekilde bu önermenin doğru olduğunu varsaysak bile sekiz kişinin içindeki yedi kişiden biri de olabilirsiniz ama yalnızlıktan sıkıldığınız öyle bir an gelir de o sekizde bir olma ihtimaline göz kırpmaz mısınız?

İşte roman dört kahramanımızın bir kafede oturup dördünün de telefonlarına baktıkları bir anda başlıyor. Bu arada dakika bir gol bir, eğer siz yazarın diğer dört romanını da okuduysanız masada ki iki kadın karakterin birini ilk romanından diğerini de bir önceki romanından tanıyorsunuz. Evet, konuyu dağıtmadan hikayemize dönersek yukarıdaki tweeti gören baş kahramanımızın aklında bir anda bir fikir geliyor. Hemen oracıkta bu çılgın fikri paylaşmıyor. Bir süre bekleyip fikrin demlenmesini istiyor ama bir sonraki buluşmalarında hala fikirle ilgili heyecanını kaybetmiyor ve arkadaş grubu ile paylaşıyor.

Arkadaş grubuyla beraber aldıkları karara göre hayatını bir süre yeni insanlara hatta yeni olan birçok şeye – şarkı, kitap, film, iş vb.- kapatıyor. Böylece hayatının akışlarını keserek mümkün olduğunca bir akvaryuma benzetmeye karar veriyor. Sonraki aşama da ise beraberce derinlemesine bir araştırma yapıyorlar ve gruplandırdıkları kişiler arasından bir liste çıkarıyorlar. Sadece tanışıp ilerlemeyen arkadaşlıklardan başlayarak daha önce ayrıldığı kız arkadaşlarına kadar uzanan ve gittikçe zorlaşan bir liste oluyor.

Roman boyunca bu akvaryumun içinde gezmeye devam ediyoruz. Sadece asıl karakterimiz değil gruptaki arkadaşları da bu tatlı nostalji rüzgarında oldukça eğleniyorlar. Bir yandan da her tekrar görüştükleri kişiyle görüşmedikleri zaman içinde aldıkları ve alamadıkları yolları görerek kendilerini sorguluyorlar. En kalabalık romanlarımdan biri olduğu için sadece iki ana karakterde değil birçok küçük rol için de eski romanlarımdan karakterleri konuk ederek eğlendiğim bir çalışma oldu.

Peki, romandan bu sefer daha yavaş yavaş kopalım! Bu yazıyı okuyan yalnız arkadaşım ileride evleneceğin kişiyle daha önceden tanışmış olabilir misin? Eğer geçmişine daha programlı göz atmak istersen bir yol haritası olması bakımından romanı benden isteyebilirsin çünkü ne zaman kitap olarak yayınlanacağı ya da yayınlanıp yayınlanmayacağı belli olan bir hikayeden bahsediyoruz!

Peki, yalnız olmayan veya bir süre yalnız kalmamış arkadaşlar siz hayatınızın başrolünde oynayan kişiyle bir ara sette karşılaşmış mıydınız? Bir adım daha geri atıp tekrar konuya farklı bir yerden yaklaşalım. İş yerinden bir arkadaşınız, takım arkadaşınız, komşunuz, ortağınız ve hatta şu anki en yakın arkadaşınız ile karşılaştınız mı acaba?

Eğer bir sosyal medya hesabınız varsa arkadaş listenize bakarak bu geçmişe yolculuğu yapmamanız mümkün değil. Sosyal medya öncesi dönemden bir şekilde çok farklı bir noktadayız. Eskiden ilkokul arkadaşlarımızdan başlayarak hayatımıza girip çıkan insanlar olurdu. Bazen senelerce en yakın arkadaşlarımızla bile yollarımız ayrılır ve yıllar sonra karşılaştığımızda tanıyamazdık bile. Şimdi özellikle de ilkokulda sosyal medyaya giren çocukların hayatlarından çıkamayan arkadaşları olacak. Sosyal medyayı kullanma sıklığına bağlı olarak belki aynı sınıfta yıllar içinde sadece birkaç dakika sohbet ettiği kişilerle birlikte büyüyecekler. Yani beraber büyüyecekler dediysem sadece paylaşılan görsel veya bilgilere sadece göz atarak ya da beğenip geçecek. Ya da belki için için kıskanarak yıllarca hayatında tutacak. Ya da kendisiyle kıyaslamak için. Biz sadece sosyal medyada olan kişileri görüyoruz, onların orada ne amaçla durduklarını bilmiyoruz ki zaten orada yıllarca durabilecekleri gibi saniyeler içinde yok olup onları bulamamamızı da sağlayabilirler.

Sonuçta şimdiden birçoğumuzun bir hesapla da olsa hayatımızda kalan on-on beş yıllık sosyal medya arkadaşlarımız var. Peki, asıl meseleye gelelim! Bu arkadaşlarımızla ne kadar vakit geçiriyoruz. Gerçekten de yıllarca yaptığımız hiçbir paylaşıma bile etkileşimde bulunmayan ve bizim de etkileşimde bulunmadığımız kişiler yok mu? Bir halka daha genişletirsek sadece paylaştığı büyük gelişmelerde küçük bir mesajla etkileşimde bulunduğumuz bir kitle var. Yani evlendiğinde düğüne gitmeyip sosyal medyadan tebrik ettiğimiz ya da bir yakınını kaybettiğinde cenazesine gitmeyip sosyal medyadan başsağlığı dilediğimiz bir grup. Bunun içine açtığı dükkana gidip destek olmak yerine sosyal medyadan şans dilediklerimizi ve hatta örneğin bir kitap yayınladığında da almayıp sosyal medyadan başarı dilediklerimizi de ekleyelim :p Bir halka daha genişletirsek bunu bile yapmadığımız ya da yapsak bile samimiyetimizi sorguladığımız bir grup daha var.

Yaşımı çok büyük gösterir mi bilmiyorum ama sadece sabit telefonla anlaşıp buluştuğumuz arkadaş grubu olan insanlardanım. Evet, bir yandan bakınca şimdi bana da çok mucizevi geliyor. Yani sadece yer ve saat söyleyip orada mı buluşuyordunuz? Evet. Ama işi çıkarsa ya da geç kalırsa… Yani evet, bulaşamıyorduk. Sonra yine sabit telefonla haberleşiyorduk. Ya da haberleşmiyor ve arkadaşlıktan çıkarıyorduk. Ama bu daha küçük bir ihtimaldi onun yerine bazen beş-on kişi aynı saatte aynı yerde olmayı başarabiliyordu. İşte en basitinden bu buluşmaların, çok daha sık akraba ve komşu ziyaretlerinin şu anda tarihe karışmak üzere olduğunu söyleyebiliriz. Yaşanan daha nadir buluşmalarda da sessiz geçen ve bazen geçmeyen dakikalar içinde bile yine telefonumuzu elimize alıyor ve o en dış halkada da olsa yer alan “dostlarımızın” ne yaptıklarını kontrol ediyoruz.

Benzer şekilde çocukluğumuzda ulaşılmaz gördüğümüz ünlülerin günümüzde aynı parmak uçlarımıza kadar geldiğini görüyoruz ama peki artık ne kadar ünlüler? Yani eskiden tutan bir şarkı ile milyonlara ulaşabilen şarkıcıların yerlerini biraz da milyonlarca izlenmeye ulaşmış ama aynı tarzı dinleyen binlerce kişinin isimlerini hiç duymadığı ünlülere mi bıraktı acaba?

Dönüp dolaşıp eskiden iletişim azlığı nedeniyle duyuramadığımız sesimizi bu sefer belki ağzımızdan çıkarabiliyoruz ama bu kuru gürültü içinde duymasını istediğimiz kişilere yine duyuramıyoruz. İletişim imkanlarının bu kadar artmasının eskideki iletişimsizliğin sorunlarının neredeyse hiçbirini çözmediğini söyleyebilir miyiz?

Belki de yapmamız gereken kendi hayatımızı bir akvaryuma çevirip içine sadece değer verdiğimiz balıkları koymalı ama onları hayatta tutacak kadar yemlerini ve nefes alacakları kadar temiz havayı sağlamalı ve berrak bir suyun içinde onları izlemeliyiz.

Son olarak, belki kocaman akvaryumların belki de artık hiçbir sınırı olmayan denizlerin, hatta okyanusların içinde yaşıyoruz ama büyüklerimizin hep dediği gibi, “Allah hepimizi hayırlı insanlarla karşılaştırsın.” Ve de artık hayırlı bağlantılarla…

Bu İçeriği Paylaş
Yazan Ömer Özen
Bağlantılar:
Yazar
Yorum yap

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Exit mobile version