Saniye hanım her zamanki gibi çalar saatinin sesiyle erkenden kalktı. Beş dakika içinde tostunu hazırladı. Üzerini giydi, koşarak merdivenlerden aşağı indi. Ardından bir komşusunun da apartmandan içeri girmek istediğini fark etti. Göz teması kurmadan, merhabalaşmadan senkronize bir şekilde yer değiştirdiler. Hızlı adımlarla park yerine yürüdü ve arabasına atladı. Bugün de diğer günler gibi trafikte bekleyecek, beklerken bir kısım işlerini halledecek ve işe yetişecekti. Nitekim öyle de oldu. Trafiğin sıkıştığı sürede önce hızlıca tostunu yedi. Yemek yerken aldığı zevki unutmuştu. Tostu yedikten sonra sadece karnının doyduğunu hissetti. Sanki yediğinin lezzetini hiç almamıştı. Sahi tostu neliydi? Onu bile bilmiyordu. Ardından makyajını yapmaya koyuldu. Gecenin üçünde uyumuştu. Gözünün altındaki halkaların ve yüzünün solgunluğunun belli olmaması gerekiyordu. Üç saniye içinde rujunu sürdü, makyajını tamamladı. Bütün bu yaptıklarıyla enerjik görünmesi beklenirken nötr ifade yüzünü mesken edinmişti, makyaj da işe yaramamıştı. Duyguları kalmamıştı, herkesin duygu tabağının var olduğunu düşünsek onun, tabağının dibini özenle sıyırdığı belli olurdu. Tabağının arkasından ağlamayacağına emindi. Sahi en son ne zaman mutlu olmuştu, ne zaman üzülmüştü, ne zaman kalbi heyecanla çarpmıştı?
Uzun zamandır görüşmediği psikolojik danışman arkadaşı Zümra hanımla buluşacaktı. İşten çıktı. Koşturarak parka geldi. Zümra hanımın bir bankta oturduğunu ve gözlerini kapatıp kuş seslerini dinlediğini gördü. Ana odaklanmıştı. Adımlarının yaklaşması ile büyüyen çıtırtıları duyarak gözlerini açtı. Birbirlerini gördükleri ilk anda arkadaşının gözlerinin güldüğünü fark etti. Kendisine ne kadar da yabancı bir duyguydu. Kendi gözlerini düşündü. Ferini kim kısmıştı bu kadar, tasarruf moduna mı geçmişti? Zümra hanım ile konuşurken laf lafı açtı ve mindfulness ile ilgili egzersizler yaptığını öğrendi. Mindfulness ile ilgili genel bilgi aldı. Anda kalmanın önemini düşünmeye başladı. Hatta arkadaşı ona ufak bir alıştırma bile yaptırdı.
Bir an durdu ve “anda kalmak” için çaba sarf etti. Hemen yapabildiği söylenemezdi ama anda kaldığında çevresinin renklendiğini, tatların, kokuların geldiğini fark etti. İnsanın sadece hasta olduğunda değil, ruhen yorgun olduğunda da hayatın tadını almayabileceğini fark etti. Bir süre sonra birkaç kuş şakıyor, hafif bir rüzgar saçlarını okşuyordu. Arkadaşı kırmızı bir ceket giymişti. Aldığı simidin tadı vardı. Simidin susamını dişlerinin arasında ezdi, onun bile tadı vardı. Evet belki hayatındaki tüm problemler çözülmemişti ama farkındalığı artmıştı Saniye hanımın.
Her yere koşarken, yetişmeye çalışırken en yakınımdakini, ruhumu kaçırmışım dedi. Çünkü hız benliğimize hizmet ediyordu. Yavaşladığımızda fark etmeliyiz ki çözümler içimizde. İçimize dönmemiz diğer bir tabirle eve dönmemiz kendimizi gerçekleştirmenin en önemli adımlarından biridir. Her şeye yetişmeye çalışırken kendimize geç kalıyoruz beki de…
Çok güzel ve anlamlı emeğinize sağlık ♥️
An’da kalmak; bu hayat koşuşturmacasinda hep es geçtiğimiz hayat lezzeti.. Hatırlattığınız, farkındalık oluşturduğunuz için teşekkür ederiz. Emeğinize sağlık ?