Anneannemin Ruhu

Necla Karataş 518 Görüntüleme Yorum ekle
6 Dak. Okuma

Güneşin sıcacık baktığı, bulutların azıcık üşüttüğü bir öğle vaktiydi. Bahçemde, toprağın üzerine uzandım. Güneşi kendime yorgan yaptım; ruhumu ve bedenimi ısıtsın diye. Ağaçlar gelin gibiydi. Bahçemde beyaz kelebekler uçuşuyordu, kuşlar cıvıl cıvıl ötüyordu. Bir süre sonra uykum geldi, uyudum.

Rüyamda; kırmızı bir elbise giymiş, servi boylu, güzel gözlü, güvercin bakışlı bir kadın; başımın etrafında, bir kuş gibi uçuyordu. Ama kanatları yoktu. Bana hüzünle baktı. Gözlerinden inci taneleri döküldü. Başımın etrafında dönerken, bana, “Necla, hadi kalk kızım, annenin yanına git!” dedi. Uyku krem şanti gibi tatlıydı. Güvercin bakışlı kadın tekrar, “Lütfen kızım, uyan, anneni yalnız bırakma!” dedi. Ve beni ısrarla uyandırmaya çalıştı. Ama ben tatlı uykumdan bir türlü uyanamıyordum. Sonra, kanlı canlı bir insan eli omzuma dokundu sanki. İrkilerek uyandım, sağıma soluma baktım. Kimsecikler yoktu!..

Rüyamda gördüğüm kadın; anneannemdi. Öleli altı yıl olmuştu. Annemi çok severdi. Annem onun tek kızıydı. Bu yüzden çok nazlı büyütmüşlerdi onu. Anneannem, çok mert bir kadındı.

Mangal gibi bir yüreği vardı. Ben küçükken; bir kavgada, “Erkek olan karşıma çıksın!” dediğini de hiç unutmam… Haksızlığı da hiç sevmezdi. Köyün erkeklerine meydan okurdu. Kimsenin gıkı çıkmazdı.

Köyün kırığına çıkığına o bakardı. Zeytin yağlı defne sabununu; ince ince doğrar, köy yumurtasını kırar, üzerine biraz un serper; sonra birbirine karıştırıp, kırığın üzerine sürerdi insanlar da iyileşirdi.

Anneannem son nefesini vermeden önce, dayılarımdan birine, “Oğlum, kardeşinize iyi bakın, onu hiç üzmeyin!” demiş.

Anneannem bana: “Uyan kızım, annenin yanına git. Onu yalnız bırakma!” dedi. Beni neden ısrarla uyandırmaya çalıştı? Ne anlama geliyordu bu sözler? diye düşündüm kendi kendime.

Ama sonra içimdeki ses, “Boş ver ya, altı üstü bir rüya işte.” dedi. Birkaç dakika sonra, içimdeki ses, “Ev yakın annenlere git, herhangi bir şey var mı, yok mu bak gel!” dedi.

En sonunda dayanamayıp, annemlere gittim. Babam bahçede, sandalyeye oturmuş. Keder havuzuna dalmıştı.

“Merhaba baba, nasılsın?” dedim. Ve bir öpücük kondurdum yanaklarına.

Babam, “İyi değilim kızım!” diye cevap verdi.

“Neden, ne oldu?” dedim.

“Sabahleyin anneni doktora götürdüm. Doktor bana, ‘eşini hemen ameliyata almalıyız. Ameliyat olmazsa, ölebilir!’” dedi.

Babamın sözleri bir çengel olup, yüreğime saplandı. Zihnim alt üst oldu.

“Baba, daha dün bir şeyciği yoktu annemin. Birlikte oturduk, gülüştük! Gayet iyiydi. Annem nerede?” diye sordum.

“Yukarıda kızım, yanına git. Ameliyat olmak istemiyor. Ameliyat olması için onu ikna et.” dedi babam.

“Tamam baba, hemen yanına gidiyorum.” dedim.

Merdivenleri koşarak çıktım. Önce mutfağa geçtim. Yengem üzgündü.

“Yenge, annem nerede?” diye sordum.

“Feryat haberi sana hemen yetiştirdi değil mi? Onun da ağzında bakla ıslanmıyor.” dedi yengem. Feryat, benim erkek kardeşim.

“Hayır yenge, ben bugün Feryat’ı hiç görmedim. Rüyamda anneannem, ‘Annenin yanına git, onu yalnız bırakma.’ dedi. Ben de, bu yüzden kalkıp buraya geldim. Beni o gönderdi.” dedim.

“Necla, Allah aşkına benimle alay etme, şaka kaldıracak durumda değilim. Altı yıl oldu öleli anneannen. Annenin doktora gittiğini nasıl öğrendi? Anneannen, annenle doktora mı gitti? Delirtme adamı ya.” dedi sertçe.

“Evet onunla doktora gitmiş. Peki ben buraya neden geldim? Anneannem, ‘Hadi, kalk kızım annene git,’ demeseydi, ben bugün buraya kesinlikle gelmeyecektim. Yapmam gereken bir yığın işim vardı.” dedim.

Ben, yengemi mutfakta bırakıp, annemin yanına gittim. Annem yatağın içinde oturmuş, ağlıyordu. Onun ağladığını görünce, bir kartal gagası ciğerimi delik deşik etti.

“Neden ağlıyorsun mavi gözlüm? Her şey yoluna girecek, endişelenme, iyileşeceksin, üzülme!” dedim ve boynuna sıkı sıkı sarıldım.

“Korkuyorum kızım, ameliyat olmaktan korkuyorum, ya ölürsem!” dedi gözyaşlarını silerek.

“Canım annem, bahçemin beyaz papatyası her ameliyat olan insan, ölmez ki.” dedim mavi gözlerinin içine bakarak.

“Kızım bana bir şey olursa, kardeşlerine iyi bak…” dedi.

“Ne biçim konuşuyorsun anne! Bu sözlerinle yüreğimi doğradığının farkında mısın? Sana bir şey olmayacak Allah’ın izniyle. Ameliyat olduktan sonra iyileşeceksin. Yarın hastaneye beraber gideceğiz.” deyip yanaklarından öptüm.

Akşama doğru evime geldim. Koltuğun üzerine uzandım. Birden ürperdi içim, dondurucu soğukta kalmış gibi tir tir titredim. İnanılacak gibi değil. Anneannem, annemin sabahleyin doktora gittiğini, ameliyat olması gerektiğini nasıl öğrendi? O ölmemiş miydi? O mezarda yatmıyor muydu?

Ama o öleli altı yıl oldu! Ölmüş bir kadın bana nasıl haber verebiliyor? Yoksa ruhlar ölmez mi?

Bir sürü cevapsız soru arılar gibi üşüştü kafama. Bu olay, tuval üzerindeki boya gibi asla silinmeyecek belleğimden.

Sabahleyin annemi hastaneye götürdük. Ameliyathane kapısında beklerken, hıçkıra hıçkıra ağladım. Sonra kendi kendime: “Allaha güven, annen iyileşecek!” diye söylendim.

Annem üç saat sonra ameliyattan çıktı. Operasyon iyi geçti. Annemi bir an bile yalnız bırakmadım.

“Nerede olursan ol, hep seninledir, bir nimettir annenin sevgisi, henüz yanındayken değerini bil. Kaybedince bilemezsin hep özlenir.” demiş bir şair.

Anneannem, dün gece hastanede, rüyama girdi yine: Yatığımız odanın kapısını açtı, kapıda durdu. Anneme baktı, gülümsedi. Yüreğinde mutluluk kelebekleri uçuşuyordu. Çünkü kızı iyileşmişti. Anneannem bana da bakıp, maviş maviş gülümsedi. Ve sonra çekip gitti…

“Ruhun, uykuda öyle şeyler görür ki, yirmi yıl uyanık kalsan onları göremezsin.” demiş Mevlana.

Bu İçeriği Paylaş
Bağlantılar:
Yazar
Yorum yap

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Exit mobile version