Pembe ayakkabıları, mor, kırmızı, sarı çiçekli beyaz elbisesi, onu bahçenin hafif rüzgarından muhafaza edecek ince pembe çizgili mor hırkasının düğmelerini kapatmaya çalışan beş yaşlarında bir kız. Annesini beklerken uzun kirpikleri gözyaşlarıyla ıslanmış. Gözlerinin büyüklüğü sebebiyle, “Ceylan gözlü kız” diye seslenirlerdi ona. Oysa o, bu güzelliğin farkında değildi. Tek isteği kreşin bahçe duvarlarından görünen okulda öğretmenlik yapan annesine kavuşmaktı. Bazen bahçedeki yüksek ağaçlara tırmanarak annesini okul odasında uzaktan görebileceğini düşünüyordu. Bazen hayallerinde kendini okula koşarken, orada annesini ararken görüyor, bazen de okul koridorlarında kaybolduğunu düşünür ve bu korkuyla terlediğini, kalbinin hızlı çarptığını hissederdi.
Bir an ağaçlara baktı. ‘Acaba büyük yapraklar küçük yaprakların annesi midir?’ diye düşündü. ‘Ne mutlu onlara’ dedi kendi kendine. Onlar beraberler, ana yaprak hep kızının yanında. İstedikleri zaman konuşabilir, sarılabilirler. Onlar adına çok sevindiyse de sonrasında hüzünlendi. Aklına dizilen sorular onu başka aleme götürdü. Acaba anne yaprak yoruluyor mu? O da gün boyu çalışıyor olsa, sonrasında ev işleri ile ilgilense acaba yine aynı sevgiyle sarılabilir miydi evladına? Hele misafir ağırlamak gerekse, ya da evdekilerden biri hastalansa nasıl hisseder yaprak anne? Bu kadar işle uğraşırken yıpranır mı? Yoksa yine aynı ruh haliyle gözlerinden sevgi ve şefkat nurlarıyla kızına bakabilir mi? Acaba o yaprak kız gün içinde hayal ettiklerini yaprak anneye anlatıyor mu? Heyecan ve sevinçle anlattığı duygularını yaprak annenin dinlemeye sabrı yetiyor mu? Anne yaprak sorumluluklarını üstlenirken içinde yaprak kız da var mı? Sadece onun yiyeceği yemeği, temiz çamaşırları, saatinde uykusu, zamanında yetişeceği kreşi mi var? Yoksa yaprak kıza masal anlatmak,ona sarılmak, sevdiğini söylemek,beraber oyun oynamak da mı vardı? Acaba yaprak anne kızının başını okşamış mıydı,öpmüş müydü kızının yanaklarından? Acaba yaprak kız annesinin sıcak ve güvenli koynuna sığınarak bu merhameti hissederek mutluluktan ağlamış mıydı?
Aklı bu sorularla meşgulken bahçedeki herkes gitmişti. Farkına varınca istemsizce yanağından yuvarlanan göz yaşlarını hırkasının koluyla silen küçük kızı öğretmeni sakinleştirmeye çalıştı.
Artık birbirine sarılan yaprak anne ile kızına bakmak acı veriyordu o küçük kalbine. Bahçedeki banka oturdu, içindekileri tutamadı ve hüngür hüngür ağladı. Sonra kalktı ve sakin adımlarla bahçenin tam ortasında geldi. Başını kaldırarak toprağa güvenle güçlü kökleriyle bağlanan o yüksek ağaçlara ve nizamından şaşmadan tüm dünyayı kaplayan masmavi gökyüzüne baktı. O an küçük kız kendine bir söz verdi;
Bir gün çocuğu olursa;
- Onu yalnız bırakmayacağına,
- Ne olursa olsun onu terk etmeyeceğine,
- Canı pahasına da olsa evladını koruyacağına,
- Ne yanlış işlerse işlesin hep yanında olacağına,
- Gözlerinin içine hep sevgi ve şefkatle bakacağına…
Şu an tam da o söz verdiği yerde, o bahçede duruyordu. 45 yaşına gelmiş ve çocuklarına harika bir anne olmuştu. Kendiyle gurur duyuyordu. Evet, herkes aile döngüsünü tekrarlamak zorunda değildi, zincirler kırılabilir, huzurlu ve mutlu hayatlar yaşanabilirdi.
Kaleminize sağlık❤️❤️