Neyi, nasıl düşünmem gerektiğini anlamaya çalıştığım bir gecenin içerisindeyken artık düşünebilmenin de oldukça güç olduğunu fark edip uyumam çok zor olmadı. Böyle bir bitkinlikle kapadığım gözlerim arayışın devam edeceği ancak manasını kaybetmiş bir sayfanın daha yaşanacağı güne açtı perdelerini. Bir kafes altında dört yanı çevrilmiş demir parmaklıklar… Aklımdan geçen her şey önce demirlere sonra birbirine çarpıyor. Çıkan sesler bile delirmem için yeterliydi belki de. Ama yine de onlara ritim tutmuş olabilmenin verdiği buruk sevinç var içimde. Daha önceden resmedilmiş düşüncelerim demir parmaklıkların aralarını doldurup bir duvar olup çıkmıştı karşıma. Her duvar parçasının üzerinde birkaç çizim vardı. Bunlar bazen duyulan özlemi bazen de hüzünleri ifade ediyordu. Gözüm yakın zamanda nasıl çizilmiş olduğunu dahi bilmediğim bir resme çarptı. Sanırım bu duvarlardaki sergilenmiş olanlardan en kötüsüydü ve o şey utancı temsil ediyordu. Biraz daha dikkatli bakınca altında karalanıp üzeri tekrar ve tekrar boyanmış bu resim görünenden daha da fazlası olduğunu anlatıyordu. Diğer her şey yanında silik kalıyor. Sanki o her şeye sahip olmuş ya da olmak istiyormuş gibi. Bu noktada yanında çizmiş olduğum içerisinde bir çift göz barındıran silik bir kapı. O da bütün her şeyi yıkıp açılmak istiyor gibiydi uzaklara. Gözlerim oraya uzunca bir süre daldıktan sonra düşüncelerimin oluşturduğu tınıyla sabahın ilk ışıklarında tekrardan uykuya bıraktım kendimi.
Keşfettiğim şey hayatın, rüyalar ekspresine dönüştüğüydü. Kapanık olduğunu sandığım bilincim zaten farkında olduğundan çok da telaş yapmadan kenardan benimle birlikte silüetimi izliyordu. Duraksamadan geçip giden görüntülerin altındaki düşüncelerimiz çakışmaya başladı. Birbirimize dönüp baktığımızda anlamıştık ikimizde. Ben düşüncelerin ardındakileri, o da gözlerimdekini. Ancak uzunca bakıp sandığında verdiğim tavizleri göremiyordu insanlığa karşı olan son tebessümlerimi. Sonrasında göz kapaklarım biraz daha düşmeye başlayınca hayata karşı neden donuklaştığımı, her geçen gün biraz daha kaybolan mimiklerimin altında artık dökülmeyen gözyaşlarımın hak etmediği kanısını genellediğinde tüm insanlığa daha da iyi anlamaya başlamıştı bir şeyleri. Paramparça olmuş düşüncelerin ardındaki kalıntıların ait olduğu yerin çöplük olduğunu haykırıp duruyordu hiç durmadan kulaklarıma. Düşünmek için çok kısa bir süreye sahip olduğumdan dolayı toparlayamıyordum duyduklarımı. Ama soluklanmak için eğilip durduğunda anlıyorsun es verdiğini ve o an canlanıyor kafanda yankılanan sesler. Artık oraya ait olduğunu söylüyor. Kabul etmiyor musun, sorun değil o halde seni yanlış düşündüğüne inandıracağını söylüyordu. Zaten çok zor değildir bir noktada haklılık payı verdiğindeki yaşadığın dönüşüm. Eğer hala inanmak istemiyorsan çok da umursanmaz çünkü bir sonraki süreçte alışmanı bekleyecek. Eğer o noktada hala yerde kalmaya devam ediyorsan seni oradan kurtarmak ister. Bir de bütün olanları anlayamayacak kadar kafan meşgul ise sende bunları göremeyeceksin. “Elimi uzatıyorum sana. Hadi tut, tekrardan ayağa kalkmalısın.” Senin adına bir şeyler yapmak için hazır olduklarını söyleyip her şeyi sıfırdan inşa etmeye çalışacaklar. O eli tutup yerden kalkmak için kafanı yukarı kaldırdığında gökyüzünün ardındaki karanlığı göreceksin. Kuyun çoktan kazıldı sonuna kadar hem de en yakınlarından. Kabul ettiğinde demir parmaklıkları her geçen gün daha da fazla birikmeye başlıyor ve attığın adımların sendelerken görmeye başlıyorsun geçmişte kalanların dökülmüş kalıntılarını. Aslında dönüşümün sonrasında bazı şeyler hatırlatıyor sana tekrar gökyüzüne bakıp aldığın nefesin o basit anlamını. Düşünceler de günden güne değişime uğruyor bazen daha karışık hale gelirken daha sonrasında yavaş yavaş berraklaşmaya başlıyor. Etrafına bakıp izlediğinde daha da iyi anlayabiliyorsun bunu. Gözlerinin içine baktığında ise görüyorsun yalanları ve parlıyor içleri söylerken onları. Bu sefer ayaktasın, duraksadığında daha yalın düşünmeye başlıyor ve fark ediyorsun aslında herkes her şeyin farkındaymış. Ama bazıları bunu öylesine gölgeliyor ki kendinden bile gizlemeyi öğrenmişler. Ancak bir gün bütün doğrularının umarsızca sana döndüğünü görüyorsun. Bütün bunlara açtığında kollarını neye dönüşürsün? Sanırım çizdiğin bir çift göz ve silik kapı olur bakıp gördüğün duvarlarında daha sonrasında yankılanır sesin çarpan demirlerin ardında.