Aradan yıllar geçse de bir araya geldiğin ilk andan itibaren kaldığın yerden dümdüz devam edenlerdir, gerçek arkadaşlar.
Kayıtsız ve şartsız kocaman bir gülümseme ve içten bir sarılmayla dolan gözlerden akan yaşlardır onları, yıllarca ilk günkü gibi gerçek kılan ve bunca zaman yaşatan. Acımasız geçen yıllara meydan okuyan bir şey varsa, o da her nerede olursan ol, unutmamak ve iz bırakmaktır.
Bir insanda iz bırakmak! Bunun nasıl bir şey olduğunu anlatmaktan ziyade yaşamak çok önemli. Bir gün gelip de yılları devireceğiniz ve yıllar geçtikçe fiziksel bağlarınız kopsa dahi kaldığı yerden devam eden insanlar olduğunu görmek kadar güzel ve besleyici bir duygu yoktur kanımca. Düşünün ki… Acısıyla ve tatlısıyla sayısız yılları tüketip neredeyse ömrünüzün ortasına yaklaşırken, bir gün bir mesaj alıyorsunuz ve maziye dalıveriyorsunuz. Sonra o ses sizi sarıp sarmalıyor, derinden ve çok eskilerden. Beklenen ve olması gereken zamanda, kararlaştırdığınız saatte buluşup gözyaşları içinde sarılıyorsunuz sımsıkı ve tüm içtenliğinizle birbirinize.
Ne kadar çok şey var anlatacak ve anlatılanları dinleyecek! Saatlerce sürüyor sohbet ve duygusal anılar. Her defasında daha fazla şaşırıyor ve mutlu oluyorsunuz. Unutulmamak ve iz bırakmak bir insanda! Hem de günümüzde… Öyle tarifsiz bir heyecan ve ürperti kaplıyor ki konuştukça. Sonra bir bakıyorsunuz; önünüze konulmuş bir hediye paketi. O da ne? Tekrar doluyor gözler, yine mi ağlamak! Olsun, seve seve aksın bu yaşlar, kana kana ağlasın geçmişe duyduğu özlemle bu gözler… Paket açılıyor ve anlamlı bir hediye; geçmişten bugüne o yılların bir anısı daha çıkıyor karşınıza. Geçmişin kokusu, anıların tazeliği. Buram buram kokuyor şimdi üzerimde!
Birlikte gidilen mekânlar, birlikte yaşanılan anılar, her biri dün yaşanmış gibi belleğimizde. İnsan biriktirmek, hatırda kalarak iz bırakmak işte tam da bu olmalı diyorum.
Bir yudum kahve, biraz daha anılar…