Çalar sazımın tellerinde acının nağmesi,
Damlalar aşikâr oldu, yanağıma düştü.
Acılarla yanarken gönlümün her hanesi,
Sırrım aşikâr oldu, kelimeler şiire düştü.
Deryalar kâfi gelmez içimdeki yangına,
Kırk kefede tartıyorum, acep acının dengi ne?
Nedametle çıktım yola, sordum hâlimi bilgine.
Hakikat aşikâr oldu, bahtıma bin ah düştü.
İndiğim susuz kuyular boğar oldu beni,
Sarıp sarmalamış, sızlatır acılar bu bedeni.
Cürmüm bu kadar işte, beni sanırlar veli;
Lal dilim aşikâr oldu, lisanıma argo söz düştü.
Kime gitsem, yüzüm yerde, görünmez gamzem;
Feleğin çemberinden geçtim, yetmiyor lehçem.
Zemheri ayı gibi gül açmaz gönül bahçem;
Sabrım aşikâr oldu, bağıma hazan düştü.
Var mıdır ki daha içeceğimiz bir yudum su?
İçim kan ağlıyor, nasıl yazmam olan biten bu?
Çıktık insanlıktan, artık edep, biraz edep ya hu;
Aşikâr oldu, ar namus meydanlarda düştü.
Çok mu söyledim? Dönmez artık benim dilim.
Yaralarım göz göz oldu, kanar bilmez hekim.
Oturup düşünüyorum da uzunca, ben kimim?
Fikrim aşikâr oldu, zikrime sorular düştü.
Mehmet, yazma artık; gözler kör, kulaklar tıkalı.
Bedenler dövmeli, erkek mi kız mı, saçlar tokalı.
Dünya, ya bunun için mi geldim doğdum doğalı?
Düşüncem aşikâr oldu, şiir kitaba düştü.