Bazen bir deniz kenarına gideriz, şöyle avucumuzla suya dokunur da balık ararız. (Hissiyat). Bazen bir manav reyonunda çürükleri ayıklamak için on dakikamızı feda eder, meyvenin ya da sebzenin sağlamına bakarız. (Görsellik). İyiyi kötüyü ayırt etme gücümüzün bir lütuf olduğunu bilir ve seçimlerimizi görsel olarak yaparız. Bu, hayatın her alanında rutin yaşantımızın bir gerekliliğidir. Karar vermek…
Bir karpuzun içini göremediğimiz için yanılma payımız yüksektir; bir de şu anda yeryüzü düzeninin en tehlikeli canlısı olan insanoğlunu… Hissiyatın ve görselliğin geçersiz olduğu en büyük canlı olan insanoğlu, günden güne orijinalliğinden asimile olmaktadır. Giyimine, kuşamına, nazikliğine aldanıp iyi insan gözüyle baktığımız ve ihanetin mimarı olanların dünyaya verdiği tahribat çözünebilir düzeyde değildir. Bu tahribat, sadece bulunduğu coğrafyayı değil, tüm dünyayı etkilemektedir.
Narin olayı; amca, anne, abi ve daha birçok birinci derece akrabanın zan altında olduğu, tahrip olan insanlığın en güzel örneğidir. Bir çocuk öz amcasına güvenemeyecekse, dünya denilen hikayenin mutlu sonla bitme ihtimali yoktur. Bozulan insanlığın birer yansıması olan bu tür olaylar, koruyucu aile modeli gerçeğini de bir nebze bitirmektedir. Tıpkı yemyeşil görünen bir karpuzun kelek çıkması gibidir, iyi görünen insanların toplumun kanayan yarası olması…
Kaçırılan, istismara uğrayan çocukların sayısal anlamda fazla olması, ülkemiz adına acı bir durumdur. Bu durumun düzeltilmesi için gerekirse yüzeysel değil, daha da derinden neşter vurulup ameliyatların yapılması gerekmektedir. Çocuklar artık büyüklerinin yanında güvende değil; işte bu durum, asimile olan insanlığın en acı tablosudur… Son olarak, çocukların öldürüldüğü bir dünyada bana büyüklerden bahsetmeyin…