Karanlık şehrin üstünde gölge gibi dolaşıyordu. Sakinliğin ürkütücü olduğu bu yerde binlerce yaşam yorgun sessizlikte buluşuyordu. Gözleri yeri haritalayan genç kız deri ceketi ve bakımlı haliyle çaresizliğe teslim olan ölüm karşısında bir neştere dönmüştü. Acıdan kendini alamayan otuzlarının sonundaki Eslem uykusuz haliyle genç kıza bakışlarını bir ok gibi sabitledi. Genç kızın telefonu onu mutlu bir hayata davet ediyordu.
– Geçen gün gittiğimiz deniz kıyısını mı istersin yoksa tabiatla iç içe bir yer mi olsun? Ama sakın kendimizi geçen seferki gibi başka şehirde bulmayalım.
Genç kız rahatsız edici bakışların radarına girdiğini fark etti. Çantasını geçen gün bu çalılıların arasına düşürmüştü. Ararken yolun bir mezarlığın içine saptığını fark etmemiş ve yalnızca çantasına odaklanmıştı. İçinde oldukça yüklü paralar ve her şeyini emanet ettiği defterinin olması arayışı zorlaştırıyor ve her bulamadığı yer onu bir kat daha endişelendiriyordu.
Şimdi karşısında kudurmuş öfkenin çirkin suratı ona gard almış ve yumruklarıyla bir savaşçı gibi duruyordu. Bahar ise durmadan esniyor ve gözlerini zorla açmaya çalışıyordu. Göz kapakları güneşe her değdiğinde bir iğne batması hissi onu hayli bitkin bir vaziyete sokuyordu.
Eslem baharın üstüne doğru yürüdü kolundan tuttu ve bir kenara çekerek:
– Biraz sessiz olun! Görmüyor musunuz bir cenaze var burada.
– Tabi başınız sağ olsun, diyerek telefon ile konuşmaya biraz kısık ses ile devam etti. Eslem daha fazla dayanamadı ve:
– Yürü ve telefonuna uzakta devam et! dedi.
– Kolumu bırakır mısınız canımı acıtıyorsunuz. Size karşılık vermek zorunda değilim!
Bu esnada ne olduğunu anlamayan telefonun diğer ucundaki ses bağırmaya devam etti. ‘‘Bahar iyi misin?’’
Bahar: ‘‘Ben seni arayacağım’’ dedi ve telefonu kapattı.
– Öyle mi siz biraz saygılı olmayı deneseydiniz mesela o zaman bizim de canımız acımazdı değil mi?
– Bakın ben buraya çantamı arıyorken girdim ve fark ettiğimde telefonu kapayacaktım zaten bu kısa an için beni bu kadar suçlayamazsınız.
– Bu sizin yaptığınızı haklı çıkarmaz hanımefendi. Terbiyesizlik yapmayın ve acıya saygı duymayı öğrenin lütfen.
– Kabul edin sizin yaptığınız çok bencil bir tutum.
– Hiçbir şey bir acının aldığı tutumdan daha ağır ve yaralayıcı değildir. Ama tabi insanlıktan nasibini almayan biri için bunları söylemek gereksiz.
Bahar o an bunları söyleyip giden kişinin acıyla bunları söylediğine inanmak istedi. Oysa bu kadın cenazeye katılan biri için fazla duygusuz ve zalimdi. Bir kenara oturup cenaze namazının bitmesini beklemeye başladı. Bu arada ruhuna yıldırım gibi inen bu darbenin etkisinden çıkmak istedi. Şimdi iki hedefi vardı. Çantasını bulmak ve kadınla konuşmak.
Oysa şu an cenaze dualarında akan rahmet göz yaşları, derin bir sessizlik içinde gönüllere akıyordu. Tüm dertler çaresizliğe teslim bir yorgunluğun içinde eriyordu.
Oturduğu yerde gözlerini kıstı başını hafifçe yukarıya yöneltti. Biraz önce mutluluk içinde plan yaparken şimdi bir sağanak içindeydi. Yargıların, keskin ve tehditkar bakışların, baskının ve acının onu çekip götürdüğü yerde sürekli kendine kızıyor ve suçluyordu. Sonuçta belki insanların ilk acısına ve bir ölünün son acısına şahitlik ediyor olabilirdi.
Havanın esintisi onu bir ürperti içine aldı. Yanındaki kağıdı çıkarıp cümleleri kağıda akıttı.
‘‘Ben her şey mi olmak istedim? Şimdi hiçbir şey olamadığım yerdeyim. Bir yokluğun savurduğu yerde içime saplanan bu acı da ne? Bünyemde acı üreten bir yer mi var yoksa… Peki neden herkesin sadece acılarını üstlenmekteyim… Düşünceler…. Düşünceler… onlar pişmanlık kuyusuna gömen zehirli hançer… Yalnızlık neden pek çok suçlamayı beraberinde getirir… Onurlu olmak sadece mezarda mı insana uğrayabilir…. Yavaş yavaş kendime inancımı yitiriyorum. Bazen bir gölgeden fazlası değilken şimdi güneşsiz gölge hüviyetimi bile yaşamda bulamıyorum. Sanıyorum bir ölüm bile şu anki anlamsızlığımdan daha değerli ve hatırlanacak. O ölü beden, gergef gibi olan acılardan arınmasıyla insanların hatıralarında canlanacak bir kuş olarak yuvasına çekildi..’’
Ortam hareketlenmeye başladı. Kalabalık bir virüs misali etrafa yayıldı. Kağıdı ve kalemi hemen cebine koydu.
‘‘Ah o da ne çantam. İşte orada o kadının omzunda. Nasıl olur! Bir dakika çekilir misiniz müsaade edin lütfen.’’
Adımlarım mı yavaşlıyor kalabalık mı önümü kapatıyor… Gözden kaçıramam umarım benzetmiyorumdur. Yorgun sessizlik içinde siyah kabanı ve gözlükleriyle bir dedektif gibi dolanıyor. Adeta saklanıyor. İçimi saran bir ateş var şimdi. Kızgın ve tüketici soluklar içinde dudaklarım büzülmüş bir poşet. İntikama yeltenen o cesaret içimdeyken parmaklarım avcuma bir yumruk gibi tırnakları tırnaklarımı saplıyor.
– Bakar mısınız durabilir misiniz lütfen. Çantanızı karıştırmış olabilir misiniz o benim çantam.
Bunları hiç duymuyor gibi yoluna devam ediyor. Oysa şimdi adımları da hızlanıyor bu kadın! bu kadın kaçıyor!
– Durun diyorum size, polisi aramamı istemiyorsanız hemen durun.
Bahar panik içinde iken kendini bir koşturmacanın içinde buldu. Başkalarının mutsuzluğu ile mutlu mu olmuştu yoksa acısını sadece böyle mi dindiriyordu. Kim olduğunu anlaması lazımdı.
Mezarlığın ara sokaklarında ışık hızında zikzak çizerek yolu şaşırtmaya çalışıyordu. Böyle birinin belirsiz adımları peşine takılmak hangi eşyaya değerdi? Ya peki alan çalıntı bir hayatın içinde mutlu olacağını nasıl düşünebilirdi….
Ani bir darbeyle kadını durdurdu. Kabanının şapkasını indirdi.
– SEN!! Nasıl olur? Sen O’sun. Ne yaptığını sanıyorsun! Bana kızarken de gizlemiş miydin! Acıya mı kaçtın hırsızlığını örtmek için?
Eslem kendini köşeye sıkışmış hissederek daha fazla kaçamayacağını anladı. Yine de kendini zoraki bir çabayla savunmaya çalıştı:
– Dediklerimde haklıydım. Sen bir acı karşısında o denli mutluluğu oynayamazsın. Öyle çıldırmışsın ki bunu senin çantan sanıyorsun.
– Nasıl? Siz neden bahsediyorsunuz bu nasıl iğrenç bir gard alma çabası ! Doğru söyle çektiğin acı senin mi? Ve senin kızmaların hiddetli tavırların tüm savunmaların bir yenilgiyi kabul etmemek için miydi? Bu nasıl bir haksızlık! İnsanları yargılayınca suçlayınca hafifliyor mu acın.
Eslem boğazını ve yüzünü gerip bir sinirle çantayı yere fırlattı. Katılasıya ağlamaya başladı. Ne çanta ne de içindekiler umurunda değildi. Sadece başka biri olmak istemişti. Kendini kıyafetine gizlerken de adımlarını hızlı atarken de bakışlarını genç kızın üstüne sabitlerken de sadece büyük bir kaçmak duygusu içindeydi. Uzaklaşmak… Acıdan yorgunluktan ve kendinden…
Bahar hızlı nefesler içinde dalgalandırdığı tüm eylemlerini boşa çıkarmış ve başka bir hayatın en mutlu kişisi olmuştu. Kendini bu şekilde ilk defa tanımlıyordu.
Eslem ise ne olduğunu bilmeden istemenin boş bir hayalden öte olmadığını defterde yazılı olanları okuduğunda anlamıştı.
Bir acının kalabalık ile paylaşılmasının karşısında yitik teselliler ile karşılaşması onu hiç tahmin etmediği bir bakış açısıyla tanıştırdı.
Ve anladı ki hiçbir şey kurgularındaki kadar ağır değildi..