Bir gün düşümde, yaprak yaprak bin bir renkte açan bir çiçek gördüm, kokusu beni renkleriyle mest etti. Düşümde bir anda uyandım, şaşkındım! Odam aynı çiçeklerle kokuyordu! Aynı düşü görmek için tekrar uykuya daldım. Düşümde uçsuz bucaksız bir çiçek bahçesi içinde güzelliği anlatılmayacak kadar güzel bir genç kız gördüm, bana doğru bakıyordu. Ona yaklaştıkça o benden uzaklaşıyordu. O an kalbimin üzerinde bir örtü vardı, kalktı sanki rüzgârın etkisiyle, gökyüzüne uçarak gözden kayboldu, o an ben bambaşka birisi oldum. Kucağımda açan laleler, sümbülleri ona, genç kıza uzatırken soluyor, yeniden yeşeriyordu. Yüreğim ayrı bir sevinçle çarparken tekrar uyandım. Her düşümde onu gördüm elimi uzattığımda, benden uzaklaşırken ben hiç usanmadan peşinden koştum. Her defasında düşümde düş kırıklığını yaşadımsa da asla peşinden koşmaktan vazgeçmedim. İnsan nasıl güzelliklerle dolu olanı ve bununla parlayanı terk edebilir ki? Aşk ulaşılmak istenilen cennetten bir yansımayla yansıyan haliyle kavuşulmak istenilen bir hayal, beğenme, kavuşma, hoşlanma ve azıcık özlem, coşku, değer vermek değil midir? O an aşkla bulacağım o yârim uzaktan bakarak beni anmıştı, “gel ara bul beni” demişti.
Tekrar uyandım aklıma Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun şiiri geldi.
“Seni düşünürken,
Bir çakıl taşı ısınır içimde.
Bir kuş gelir yüreğimin ucuna konar.
Bir gelincik açılır ansızın,
Bir gelincik sinsi sinsi kanar,
Seni düşünürken.”
Penceremin önünde yine seni gördüm, salına salına yürürken o yıllar öncesindeki gibi, bana geliyordun, aşağıya indim seni karşılamak için, birden kayboldun! Baktım etrafıma, her yer sen kokuyordu lakin sen yoktun, olsun, sen kokuyordun, bulurdum elbet seni nasıl olsa. Sana gönderemediğim mektuplarımın başına geçtim, tekrar okudum, senden bana gelmiş gibi okudum, diyeceksin ki nasıl olur, oluyor işte, bunu anlatmak çok zor sonra anlatırım sana. Ben içimde seni biriktirdiysem sen de beni biriktirmişsin diyerek okudum öyle sandım… Bana deli diyebilirsin lakin deliyim, seni seven bir deli. Gülten Akının dediği gibi; “Ah, kimselerin vakti yok durup ince şeyleri anlamaya” benim vaktim var anlatmak için, o nedenle anlatıyorum seni sana, beni sana…