Aşkın Merhemi

60 Görüntüleme
2 Dak. Okuma

Kardelenlerin zemheri soğuğunun ıstırabını yudumlayarak tebessümle güneşi selamlamasındaki tılsımdı belki de aşk…

Okumak yetmiyordu; kazana atlayıp o esrarengiz iksire kanmak gerekiyordu zannımca!

Yağmurun ilk damlasının saçının hangi teline düşeceğini kestirememek gibi avare adımların serseri yürüyüşün yüzünde belirmesi…

Bulutların rüzgarla şekilden şekle girmesiyle parmağını uzatıp anlamlı resimler çizmek…

En çok sevdiğini tam resmettiğini zannederken rüzgarın asabiyeti ile bozulan baş yapıtın çöp bile olamaması…

Hayalini kurup, onlarca kez yazıp senaryolaştırdığı rüyaya bütçe yetersizliği…

Ruh ile bedenin arasındaki korkuluksuz sırat köprüsünden usta bir akrobat cesareti ile geçişin sınav kağıdı…

Köprünün sonu tam bir bilinmezlik… Şansına ne çıkarsa… Sakın aşağı bakmama diye çığlık atan iç sesin ürpertisi…

Aşk, zengin bir yazma tutkusuydu, ancak meta ile harmanlandığında yoksulluğa depar atış…

Gönül kaleme emretti! Yaz dostum. İçinden ne geliyorsa ama çağa ayak uydur, taşlanmak istemiyorsan diye de hafiften çekti kulakları…

Kağıt, aşıkların günah keçisi oldu. Terledi, titredi ama sahibi olur vermeden mahreme göstermedi yüzünü. Sır da vermedi, ser de…

Yuva mutlu dönen aşıklar ruhunu dinlendirdi, ayrılıklar tedavisi imkansız bir kansere… Merhem mi? Aşk yarasına merhem üretmek şimdi aklıma geldi.

Okuyanlar için tecrübe, tecrübe edemeyenler de ise son kapıdan kaçış…

Ötanazi, ruha da bedene de iyi gelmiyordu…

Aşk, her şeyi bir kenara atıp ve gerçek dünyaya dönmekti.

Aşk, iyi bir İŞ…

Aşk, doyurucu bir AŞ…

Aşk, ayakta tutan EŞ’ti. Vesselam…

Bu İçeriği Paylaş
Bağlantılar:
Yazar
Yorum yapılmamış

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Exit mobile version