Bir insanı tanımanın en iyi yolu, ateşi korda, insanı zorda görmektir.
‘İyi insanlar iyi ki varlar’ dediğinizi duyar gibiyim. Evet, Allah rızasını, gönül rızasını gözeten iyi insanlar ile karşılaşmak hakikatten dünya nimetlerinden bir lütuf sanki. Umarım, ‘Kişi sevdiği ile beraberdir.’ (Buhârî, Edeb, 96; Müslîm, Birr, 165) müjdesi ile hem bu dünyada hem ötelerde lütuflanırız.
Peki, çiğ insan halini zaten belli eder de, ya saklı kutular, iyiymiş gibi rol yapanlar!
En baştan alalım.
Bir insanın Allah ile olan ilişkisinde gösterdiği itikat, ibadet, sadakat ve rıza onunla yaratıcısının arasında ki mevzudur. Bu bir insanı genel olarak tanıyabilme ve onun hakkında bilgi edinmeyi sağlar. Fakat onu daha yakından tanımak ve anlamak için bu bilgiler yeterli değildir. Çünkü iyi oynayan insanların her ne yaşanırsa yaşansın herkes ile iyi olabilme, banenecilik, çıkarcılık, fikrini beyan etmeme, kendini saklama, ortam yapma ve ortam götürme yalaka tavırlar sergileme dahası kendi ruhunu okşatma gibi gizil huyları vardır.
Tekrarda ve teşbihte hata olmaz.
Herkesle ile iyi olan insan iyi insan değildir! Kuvvetle muhtemel böyle bir insan kendi çıkarını gözeten ve kendini saklayandır.
Eeee hal böyleyken de işimiz biraz daha zorlaşıyor. Belki bu ahvali halde…karma karışık ilişkiler ağında bir nebzede olsa bize yol gösterecek bazı istikametler belirlemek işimizi kolaylaştırabilir.
Gelin beraber kritike edelim.
Örneğin bir insan özür dilemiyorsa ve teşekkür edemiyorsa bu ciddi bir problemdir. İnsandan özür dilemeyen Allah’tan özür dilemez. İnsana teşekkür edemeyen ve şükran duymayan insan Allah’a teşekkür edemez, şükran sunamaz. Bu tarz insanlar imtina ile kendisini över ve övdürür. Bu durum daha çok kibir, kompleks ve bastırılmış egonun yansımasıdır.
Hakeza insanın para meselelerinde, ahde vefa, hırs, kıskançlık, korkaklık, açlık, sadakat ve dramatik konularda göstermiş olduğu tavır da bize yardımcı olabilir. Özelikle bu hususlarda böyle bir kişi söz konusu başkasının hayatına müdahil olabilir, kolayca ahkâm kesebilir. Bu kişiler benzer bir durum kendi hayatları için söz konusu olduğunda korumacı, kapalı ve işine geldiği gibi davranma rahatlığını gösterebiliyorsa ki bu bir tercih değil, riyakârlıktır ve samimiyetsizliktir.
Ve bana kalsa, birine emanet ettiğiniz şeye gösterdiği hassasiyet, bir kişiyi tanıma konusunda fiiliyatta basit, özünde manalar barındıran bir konudur. Tecrübelerimden hasıl olan; emanete riayet eden kişi, Allah’ın emanetine saygı duyacaktır. Böyle bir kişi önce kendine ve kalbine, karşıdakinin sevgisine, tüm canlılara, yaşama dair her şeye hakka ve hukuka saygı duyabilir ve bu emanetleri hassasiyetle koruyabilir.
Bir başka önemli husus daha!
Kişinin ailesi ile olan ilişkileri de önemli bir detaydır. Annesini ve babasını, eşini ve evlatlarını hak ettiği yere koymayan, onlara merhamet etmeyen insan sizi asla o yere koymaz ve merhamet etmez.
En nihayetinde benim en çok sevdiğimden gelsin!
Bırakın insanlar hata yapsınlar, bırakın kendilerinden bir parça bıraksınlar ki onları yakından tanıma fırsatı bulabilesiniz. Çünkü hatalar, kişinin bilinçaltının ortaya çıktığı, kelimelere yansıdığı anlardan müteşebbisidir.
Lisan-ı halde bu bilincin dışa vurumudur.
Ve son olarak, aklıma Hazret-i Ömer’in sarf ettiği o mübarek sözler geliyor;
Bir kimse Hazret-i Ömer’in yanında başka birisinden methederek bahsederken;
Hazret-i Ömer ona üç soru sordu; Onunla bir yolculuk yaptın mı?” dedi. Adam “hayır” dedi. Ticaret gibi bir alışverişte bulundun mu?” dedi. Adam yine “hayır” dedi. Peki ona sabah-akşam komşuluk ettin mi?” dedi. Adam “hayır” dedi.
Bu üç soruya da “hayır” deyince, Hazret-i Ömer (r.a.) “Kendisinden başka ilâh olmayan Allah’a yemin ederim ki, sen onu tanımıyorsun!” dedi.
Şimdi düsturumuz belli, belki koşullar ve şartlar değişecektir ancak âdemoğlu değişmeyecektir.
Çok faydalı