Sonunda başardılar!
Yabancı hayranlığı öyle büyük boyutlara geldi ki, önlenemez bir şekilde her hücremize zerk etmeye doyamıyoruz.
Önce üç yabancı futbolcu ile başladık. Avrupa ile mücadele edebilmemizin tek çaresi olarak kabullenilen yabancı oyuncu sayımız her geçen yıl artarak en yüksek seviyeye, takımın tamamının yabancı oyuncu ile sahaya çıkabildiği günlere geldik.
Amaç ne idi? Yukarıda bahsettiğim gibi, Avrupa ile mücadele edip oralarda başarılı olmak! Gelin görün ki, Türk futbolunda uluslararası alanda iki üst seviye başarısı var. Onların ikisinde de Türk oyuncu sayısı fazla.
Birincisi, Galatasaray’ın UEFA ve Süper Kupa şampiyonluğu ki, takımın başında Türk teknik direktör vardı ve takımın yarıdan fazlası yerli oyuncu idi. İkinci ve daha önemli başarı ise, tamamı yerli oyuncu ve teknik kadrodan oluşan Türkiye Milli Futbol Takımımızın Dünya ve Avrupa üçüncülüğü.
Yani, bu ne demek oluyor? Önemli olan yabancı değil. Önemli olan iyi koordine olmak, kompakt ekip ve teknik kadroyu bir araya getirip onlara başarabileceklerine inandırmak. Daha da önemlisi, disiplinli şekilde çok ama çok çalışmak.
Bir önemli husus daha: istikrar. İyi bir ekibin uzun süreli bir arada olması, takım oyunu olan futbol için vazgeçilmez bir unsur. Yüzyılın çok ilerisinde bir zamandır sahalarda boy gösteren Türk futbolu için yukarıdaki başarılı sonuçlar asla yeterli değil.
Geçmiş yönetimler, gerek TFF gerekse kulüp yönetimleri, bunların artarak devam etmesi için yıllardır yabancı kontenjanlarını artırmak için yarıştılar. Bugünlere geldiğimizde bu konuda sınıfta kalmak yetmiyor, daha da kötüye bir gidiş olduğu nettir.
Futbol dünyası endüstriyelleştikten sonra birbiri ile her alanda entegre olan dünyamız adeta futbol sahasına döndü. Bu alan o kadar büyüdü, o kadar genişledi ki, beraberinde birçok olumsuzlukları ile insanlara fayda yerine zarar vermeye bile başladı.
Bahis oyunları, iddia vb. gibi paraya dayalı pek çok oluşum ile insanlar zaaflarına yenik düşerek adeta toplumsal çöküşe zemin olmaya başladı. Maalesef…
Ne yazık ki, Türk futbolunun hızla uçuruma giderken tuğla çekenler arasına hakemler de eklendi… Ya da uzun süredir vardılar da bizler yeni uyandık!
Uyandık mı, hala uyuyor ve hatta ateşe benzin mi döküyoruz? Onu zaman gösterecek. O da şu: Türkiye Futbol Federasyonu son aldığı karar ile, “Biz hakemlerimizin iyi niyetinden şüphe ediyoruz ve onların adaletine güvenmiyoruz!” derecesine ligin ikinci yarısına yabancı VAR hakemlerini getirmeye karar verdi!
Bu şu demek oluyor: Biz yönetemiyoruz, gelin yönetin dediler… Bu karar öncelikle Türk hakemleri için utanç vesilesi.
Evet, insanoğlu hata yapar, yapacaktır da. Yakın zamana kadar bir orta iki linesman (yan) olmak üzere toplamda üç hakemle oynanan maçlarda olmayan hatalar, hakem sayıları ve işin doğallığı bozuldukça daha da arttı.
Ekranlardaki görüntüler çoğaldıkça hatalar gün ışığına çıkmaya başladı. VAR ve AVAR sisteminin gelmesi ile maçlar on hakemle yönetilir olmaya başladı. Bununla beraber maçın mutlak hakimi olan orta hakem bu unvanını zedelemeye, hatta itibar kaybetmeye başladı.
Görüntüler ve üstüne yapılan yorumlar, tekrarlar derken Türk hakemleri iyi niyetten uzak ve yanlı davranışları ile, tabiri caizse, kendi ayaklarına sıktılar diyebiliriz.
Yıllardır beceriksiz ve kötü niyetli yöneticilerin kadro mühendisliği konusunda yaptıkları yanlışlar, yönetici-menajer ilişkileri yetmezmiş gibi, VAR hakemleri ile başlayan sürecin saha içi hakemlerine kadar uzaması an meselesi…
Ondan sonrası mı? Yöneticilerin yabancılardan oluşturulmasına gelir maazallah… Bu kafalarla olur mu olur… demiştim demem inşallah…