İlişkilerde, araya biraz zaman girdiğinde beraberinde koca bir boşluk girer. Sevgi, saygı devam etse bile, yaşanan güzel anlara olan inancımız eksilir. Çünkü o boşluğu meydana getiren sebeplerin, iyi niyet eksikliği ve samimiyetsizliğin farkına varılır. Bu demek değildir ki hiçbir zaman ayrılık olmayacak, araya yollar, şehirler hatta ülkeler girmeyecek. Ayrılık denen şey gönüller arasında yaşanılandır. Yeter ki gönüller arasında kopukluk ve mesafeler olmasın, diğer mesafeler aşılmaz değildir. Mesafelerin katlanılmaz ve aşılmaz olanı gönüller arasında olanıdır. Öyle ki hiçbir geri dönüş, hiçbir af dileme seçilmiş bir ayrılığın meydana getirdiği mesafeleri kapatacak, boşlukları dolduracak kadar samimi ve anlamlı da olmayacaktır.
Gitmek bazen bir seçenek değil, mecburiyettir. Var olan gönül bağının koptuğu ayrılıklar var ki onlarda da yorgunluklar çoğalmış, birikmiş ve sevgiyi güçsüz bırakmıştır. Aşk az değildir ama çaresizlik de çoktur. Sadece sevmeyen mi gider sanıyorsunuz, yorulan da gider. Bu gitme, zamanla hiçbir şeyin yoluna girmeyeceğini anladığın ve bir yolunu bulup gittiğin mecburi bir uzaklaşmadır.
Nasıl ki dalında kuruyan yaprağın düşme, rüzgârla birlikte savrulup gitme vakti gelmiştir… Bulutlarda biriken nemin yağmur olup akması gerekir. Öyle bir gitme vakti, hayatımızın belirli dönemlerinde mutlaka bizler için de gelmiştir.
Ayrılık mecburi olunca kolay da olmaz, her zaman sancılıdır. Kapının dışına bir adım düşmeyle yürek evi öyle kolay kolay terk edilemez. Özlemi yükleyerek bulutlara, yağmurların ardına saklayarak gözyaşlarını gidersin her gün biraz daha adımlarını çoğaltarak… Alışkanlıklardan, üzüldüğün, kırıldığın, iyi kötü ne varsa yaşadığın hepsinden gidersin. Ve bazen gitmek, tüm güzel düşlerin imkânsızlığını kabullenip, vazgeçmektir. Gitmek bir şans vermektir hayatının geri kalanına… Bu yüzden yeniden güzel günlerin, güneşli günlerin doğması için o sancıları çekmek ve gitmek gerekir.
Daha özgür ve daha mutlu yaşamak için hayatımızdaki insanlar, sadece takılıp kaldığımız; birer ayak bağı mı, engellerden ibaret mi, bunu kendi içimizde çözümlememiz gerekir. Bizi mutsuz etmekten başka bir işe yaramayan insanlardan, durumlardan; özgürleşmeli, kurtulmalı, sağlıksız ilişkilere sıkı sıkı tutunmayı bırakmalıyız.
Eğer ki hayatımızda, “bir daha böyle bir insanla karşılaşmam imkânsız, onda gördüğüm samimiyeti kimsede göremem ” dediğimiz türden insanlar da varsa mutlaka ufak tefek olumsuzluklarını bir kenara bırakıp onlara yürekten ve içtenlikli bir sevgiyle sarılmalıyız.
Behçet Necatigil, “Sevgilerde” şiirinde;
Sevgileri yarınlara bıraktınız.
Çekingen, tutuklu, saygılı,
Bütün yakınlarınız,
Sizi yanlış tanıdı.
Bitmeyen işler yüzünden (Siz böyle olsun istemezdiniz).
Bir bakış bile yeterken anlatmaya her şeyi,
Kalbinizi dolduran duygular,
Kalbinizde kaldı….” diyor ya…
Evet, hepimizin zamanı çok kıymetli çünkü hayat çok kısa. Charles Bukowski’ nin, “Biri için önemliysen, her durumda senin için zaman yaratır. Bunun dışındaki her şey bahanedir.” sözüne de hak vererek, ben de diyorum ki o halde; şimdiye kadar gönlümüze baharı getiremeyenlerden uzak, çiçek açtıralım gülüşlerimize!
Her zaman ki, gibi yine içten ve güzel bir yazı, okurken çoook şeyler geçiyor insanın gözünün önünden dalıp gittim çok uzak dünlere…
Her ayrılık bir vurgun, değmeyin yaşlarıma
Benden selam söyleyin bütün aşklarıma
Çiçeklerim dökülür her mevsim
Sonra yeniden açar
Ümidimin boynu bükülür
Sonra deniz bin defa taşar, bin defa taşar
Diyor Sevgili Sezen bir şarkısında, yine
Yazıyı okurken meşhur Yürüyorum dikenlerin üstünde Eserinin yazarı Hasan Kaplani’nin bir şiiri geldi aklıma 30 yıl evvel okumuştum yazının içeriği bana hatırlattı, şöyle diyor Ozan,
Gelip çattı ayrılığın zamanı
Yavaş yavaş boynum bükülüyor yar
Kim söylemiş ağlamazmış yiğitler
Gözlerimin yaşı dökülüyor yar
*
Gözlerin gözüme elvada derken
Bırakma elimi vakit çok erken
Sen yanımdan usul usul giderken
Yüreğime hançer sokuluyor yar
*
Gidenin ardından hançerlenen yürek yarası başka yaraya benzemiyor.
Ancak; sevgi sevgiyi hak edene verilmeli hak etmeyen bizim gönlümüzde ki, sevgiyi değilde kendi payına düşen sevgiyi yok eder.
Neşet baba da Leylasının ardından şöyle seslenmiş,
Yazımı kışa çevirdin
Bak gözümde yaşa leylam
Mevlam ayrılık vermesin
Gökte uçan kuşa leylam
Eskiler derdi ölüm ile ayrılığı tartmışlar 50 dirhem fazla gelmiş ayrılık
Son olarak Sevda şairi Karacaoğlan,bir dörtlüğünde şöyle seslenmis sevdalısına
Ela gözlüm ben bu elden gidersem
Zülfü perişanım kal melül melül
Kerem et aklından çıkarma beni
Ağla göz yaşını sil melül melül
Bazende Mahzuni babanın Suna’ya sitemi sazının telinde şöyle dillenmiş;
Sen Açtın Yarayı Sen Saramazsın
Uzatma Elini Derman Olsa da
Bir Daha Sineme Ok Vuramazsın
Sultan Süleymandan Dostum Ferman Olsa da
Yıllardır İnandım Tatlı Diline
Yılanlar Sarılsın İnce Beline
Hiç Selamlar Koyma Sabah Yeline
Almam Selamını Ey Dost Bir An Olsa da
Çiçek Olsan Yaprağına Erişmem
lrmak Olsan Pınar Olup Karışmam
Yemin Ettim Senin İle Barışmam
Seksen Bayram Doksan Doksan Kurban Olsa da
Ben Bir Mahzuniyim Sen Bir Filansın
İsterim ki Yolun Sarpa Dolansın
Allah Bir Desen De Yine Yalansın
İnanmam Ki Küfrü İman Olsa da
Çok uzattık güzel bir sözle noktalayalım
Soren Kierkegaard’dan:
“Hayat sadece geriye dogru bakarak anlaşılabilir…. ama ancak ileriye dönük yaşanabilir.”
Ustatlardan ne güzel satırlar, şarkılar, sözler hatırlatmış yazım size, bu mânâda mutlu oldum. Ayrıca okurluğunuz için de çok teşekkür ederim.
Duygulara tercüman olmuşsunuz. Güzel yazı. Tebrik ederim.
Teşekkür ederim hocam 🙋🏻♀️
Çok güzel yazıyorsunuz. Hepimiz adına güzel tespitler yapmış, yine hislerimize tercüman olmuşsunuz. Kaleminiz daim olsun. Başarılarınız katlanarak çoğalsın.
Yüreğinize sağlık, muhteşem bir yazı.
Çiçek açsın gülüșlerinizde, okumaktan keyif aldım. Emekleriniz bașarılı sonuçlara ersin🌹
🧚♀️🌸🌸