Ekim aynın ikinci haftası malum üniversiteler açıldı. Öğrenciler okullarının bulunduğu illere akın akın gelmeye, kalacakları yurtlarına yerleşmeye başladılar. Bizim yurdumuzda da eski ve yeni öğrencilerimiz vardı ve hepsini heyecanla bekliyorduk. Ben işimde yeni olduğum için öğrencilerin hepsi benim için yeni, ben de onlar için yeni müdür yardımcısıydım.
120 küsur öğrenciyi önce ismen tanımıştım çünkü sisteme girerken isimlerini birçok yere kaydediyorduk, hazırladığım ‘hoş geldin’ kartlarıyla artık daha da aşina geliyorlardı. Yurda giriş yaptıklarında daha önce hiç görüşmediğimiz halde isimleriyle onları karşıladığımda şaşırıp kalıyorlar; “Hocam yaa inanmıyoruuum! Adımı nereden biliyorsunuuuz?” diyorlar, aynı zamanda çok da mutlu oluyorlar ve özel hissediyorlardı.
Yabancı öğrenciler erken ve aralıklarla gelmişlerdi, yerli öğrencilerimiz de hemen hemen aynı zamanlarda giriş yaptılar. Tarihi tam hatırlamıyorum fakat bir akşam yurdumuz yoğun giriş nedeniyle oldukça kalabalık olmuştu. Tam bir havaalanı ve otobüs terminali havası esiyordu etrafta. Ellerinde valizlerini çekerek, tekerlek seslerinin çıkardığı tıkırtılarla kapıdan girip kayıt için doğruca idareye geliyorlardı. Öğrencilerin eski mi yeni mi oldukları sistemdeki bilgilerden belli olsa da en çok da kapıdan girişlerinden anlaşılıyordu.
Eski öğrenciler evlerine girer gibi rahat bir şekilde, yeniler de biraz yabancılık çekerek, biraz da tedirgin olarak, etrafa bakına bakına giriyorlardı. Kimisi annesi, babası, kardeşiyle gelirken; kimisi de yanında akrabalarını da getirmişti. Yurdumuz tam bir bayram yeriydi! Deneyimli olan öğrenciler ve aileleri ayrılırken çok zorlanmıyorlar fakat yeniler kolay ayrılamıyorlardı. Kapının önünde dakikalarca sarılmalar, ağlaşmalar, anne babadan gelen tembihler, nasihatler.. Beni en çok etkileyen, ciğerpareleri, biricik kızlarını bizlere emanet ederek ayrılmaları, annelerin bizleri güven duygularıyla kucaklamaları gözlerindeki o minnet dolu bakışlar.. Birçok kez gözlerim doldu ve aynı zamanda o güveni verebiliyor olmamızın mutluluğunu yaşadım.
Biz bunları yaşarken, yabancı öğrenciler de duruma hayretle şahitlik ediyorlardı. Henüz 17-18 yaşlarında başka bir ülkeden tek başlarına çıkıp gelmişler ve yeni bir ülkeye, ortama, dile, yemeklere ve birçok şeye uyum sağlamaya çalışıyorlardı. Bizim Türk ailelerinin aşırı korumacı tutumları onları şaşırtırken, onların ve ailelerinin aşırı öz güvenli olmaları da Türk ailelerini şaşırtıyordu. Durumu çok fazla içselleştiren annelere, yabancı kızlarımızı örnek göstererek rahatlatmaya çalışıyordum.
Yoğun günlerimiz bitti ve üzerinden 1,5 ay geçti. Yerli birçok öğrencimiz hafta sonları ailelerine kavuşuyor fakat yabancı öğrencilerimiz hasret çekiyor, kimi zaman geceleri uyku tutmuyor, yanımıza gelip anne özlemlerini bizlerle gidermeye çalışıyorlar. Biz de her ne kadar anneleri gibi olamazsak da elimizden gelen bedensel ve duygusal yakınlığı kurmaya çalışıyor ve içtenlikle sohbet ediyoruz. Göz yaşlarını silerek, yüzlerinde tebessümle yanımızdan ayrılmaları ise bizim en büyük mutluluğumuz..
Kalemine sağlık hocam .. Yine onlarda olanı kendiniz gibi , hissettiklerini hissetmiş gibi yazmışsınız. İyi ki tanımışım sizi . Sizi tanımak bir ayrıcalık..