Baki Kalan Şu Kubbede Hoş Bir Sadâ İmiş

Murtaza Kamar 289 Görüntüleme 1 Yorum
4 Dak. Okuma

İyilik ve kötülük, insanoğlunun yaşamı boyunca yaptığı seçimlerle şekillenir. İnsan, yaşamında ya iyiliği ya da kötülüğü tercih eder; bu tercih, onun geleceğini ve çevresinde bıraktığı izleri belirler. İyilik yapan biri, kötülükle karşılaşmaz; kötülük eden ise iyiliğin yolunu bulamaz. Kötü düşüncelerle yaşayan bir insan, kaçınılmaz olarak karanlık bir yola sapar. Tıpkı bir akrep gibi, kötülük peşindeki insan da uzun süre güvenli bir yuvasında kalamaz. Eğer bir kişide iyi niyet ve olumlu düşünceler yoksa, o insan bir taştan farksızdır. Hatta taş, insanınkinden daha çok fayda sağlayabilir; çünkü taş, doğası gereği bir amaca hizmet eder, ancak kötü bir insanın hiçbir faydası yoktur.

Kimi zaman, bazı insanların hayvanlardan daha değerli olmadığını görmek mümkündür. O kadar ki, bazen kötü insanlardan daha onurlu olan vahşi hayvanlarla yaşamak daha cazip gelir. Çünkü kötü insanlar, en vahşi hayvanlardan bile daha aşağılık olabilir. Sadece yemek, içmek ve uyumak gibi temel ihtiyaçlarını gidermeyi hayatın anlamı sananlar, insanlığın en iyisi olabilirler mi? Elbette hayır. İyilik tohumu eken kişi, yaşamı boyunca huzur ve mutluluğun meyvelerini toplar. Zira, ben ömrümde kötü bir insanın güzel bir şekilde anıldığını hiç işitmedim.

Bu düşünceler beni ağabeyimle ilgili bir hatıraya götürüyor. Geçen hafta ağabeyim, Facebook’ta 19 Temmuz 1966 tarihli bir yerel gazetenin birinci sayfasını paylaştı. Gazetede, en büyük ağabeyimin vefatı haber ediliyordu. Aradan elli sekiz yıl geçmiş olmasına rağmen, onu tanıyan insanlar hâlâ onunla ilgili güzel anılar paylaşmaya devam ediyor. Peki, bu kadar güzel anılmasının sebebi neydi? Fiziksel özellikleri mi yoksa tevazusu ve iyilikleri mi? Annem, komşuların onu görebilmek için pencerelere çıktığını anlatırdı. Ancak onu asıl unutulmaz kılan şey, herkesin derdine ortak olmasıydı.

Gençliğimde elektrik ustası olarak çalışıyordum. O dönemde evlerde ve iş yerlerinde sık sık elektrik arızaları meydana gelirdi. Arızaya gittiğimde beni tanımayanlar, “Kimlerdensin?” diye sorarlardı. Cevap verdiğimde ise “Şakir Kamar neyin oluyor?” sorusu hemen arkasından gelirdi. “Ağabeyim,” dediğimde ise hemen rahmet okur, ardından bir dua eder ve onunla ilgili bir anı anlatırlardı. Ağabeyim, Esnaf Sanatkârlar Kooperatifi başkanıydı. Kooperatif, esnaflara kefil karşılığında kredi verirdi. Ancak kefil olacak kişiler parayı ödeyebilecek güçte olmalıydı ve böyle insanlar azdı. Dolayısıyla pek çok insan kefil bulamıyordu. Ağabeyim, bu durumda olan kişilere tanımadığı hâlde kefil olur ve onların kredi almasını sağlardı.

Bu yazıyı, kendimi ya da ağabeyimi övmek için değil, iyiliklerin nasıl ölümsüz olduğunu göstermek için yazıyorum. Bu dünyada iz bırakan insanlar, iyilik yapanlardır. Hayatında bir fark yaratmayan, başkalarına dokunmayan bir insanın yaşayıp yaşamaması arasında kimse için bir fark yoktur. İnsan, yaşantısıyla olumlu bir iz bırakmalıdır. Bazı insanlar, “Benim param yok, makamım yok, nasıl faydalı olabilirim?” diyerek geri çekilirler. Ancak her insan, iyilik yapma potansiyeliyle yaratılmıştır. Mardin’de uluslararası haberlere konu olmuş, Google’da “Mardin’de ağaç diken adam” diye arattığınızda hikâyesine ulaşabileceğiniz Şeyhmus Erdemoğlu bunun güzel bir örneğidir. Şeyhmus Amca, tek başına 26 yıl boyunca çaba sarf ederek eski bir çöp alanını küçük bir ormana dönüştürdü. 71 yaşındaki bu adamın diktiği 11 bin ağaç, bugün kuşların yuva yaptığı, insanların serinlediği bir alana dönüşmüş durumda. Onun bu emeği, kıyamete kadar amel defterini açık tutacak.

Eski Türkler, “İyilik er kişinin kârı, kötülük her kişinin kârı” diyerek bu derin hakikati ne güzel ifade etmişler. Kötü olmak kolaydır; iyilik ise emek ve çaba ister. Bu yüzden iyilik kıymetlidir. Hayatımızı öyle bir yaşamalıyız ki bizden sonra gelen nesiller, bizden utanç değil, gurur duysunlar.

Bu İçeriği Paylaş
Bağlantılar:
Yazar
1 Yorum

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Exit mobile version