“Mademki vakitsiz bir ölüm, ruhumun yarısı olan seni alıp götürdü, yeryüzünde varlığımın yarısından, en aziz parçasından yoksun yaşamakta ne anlam var?
O gün ikimiz birden öldük.”
(Horatius)
Bir zamanlar gerçek dostluklarda, Horatius’ un bu sözünde bahsettiği gibi dost; kişinin varlığının yarısı, en değerli parçası olabiliyordu. Böyle dostluklarda ruhlar öyle içten, derinden birbirine bağlanırdı ki, biri diğerinden eksik yaşayamazdı. Günümüzde eşine pek rastlanmasa da yine de böyle dostluklar hiç yoktur diyemeyeceğim. Milyonda bir de olsa içimizden birilerinin böyle içtenlikle benimsedikleri, dostluk bağı kurabildikleri birileri vardır.
Dost, hayat yolculuğumuzda uzaktan veya yakından ruhsal birliği bozmadan maddesel veya duygusal anlamda hep yanımızda yürüyebilendir. “Arkadaşlık bağı samimiyetsizdir” diyemem fakat dostluk bağı bambaşka bir bağdır.
Dost, sevincimizi çoğaltan, kederimizi azaltandır. İyi veya kötü hiçbir cümlenin kaybolup gitmediği, söylenen sözlerin bazen bir his gibi, bazen yüreğe mühür gibi, çehremize iz gibi hatırda kaldığı şu hayatta dostun her sözünün hatırası kıymetlidir. Sevincini, kederini dostuyla paylaşamayanın içi buruktur. Dostlar, birbirini çok uzak diyarlardan dahi sevgiyle kucaklamayı bilir.
Dostluğun ve dostunun kıymetini bilenlerin dostlarıyla geçirdikleri zaman hiç şüphesiz akrabalık bağının, kan bağının olduğu en yakınlarıyla geçirdikleri zamandan daha fazladır. Dostlarına verdikleri değer, kendileriyle kan bağlarının olduğu yakınlarına verdikleri değerden daha çoktur. Lakin hayat bu belli de olmuyor, kimileri de hayatlarında en güçlü ruhsal bağı ablasıyla, ağabeyi ile yani kardeşlerinden biri ile kurabiliyor, en yakın arkadaşı, tek dostu kardeşlerinden birisi de olabiliyor.
Yalnız, bir süre dostluğun varlığı konusunda aldandığımız bazı ilişkiler de vardır ki sadece birinin, diğerinin sevincine ortak olduğu, acısı var diye yaralarını sarmaya koştuğu arkadaşlıklar, bunlar dostluk değildir. Bir gün bu durumu fark edip iyimser davranmaktan vazgeçtiğimizde, egolarına hizmet etmediğimizde; emeklerimize yüz çevirenler, bize sırt dönenler dost değildir. Bunlar hakkında ümit edilecek hiçbir şey yoktur. Birinin diğerine her zaman müsait olduğu, diğerinin ise herkesten arta kalan zamanlarında vakit geçirdiği arkadaşlıklar, dostluk değildir. Dostluk sandığımız bu tür ilişkiler, zamanla onların bize davrandığı gibi davranmaya bizi mecbur eden bir safhaya geldiğinde ise görürüz ki; artık hayatlarında bize gerek yoktur, ihtiyaçları yoktur herkes kendi yoluna gider. Bu yüzden bu tür arkadaşlık ilişkilerinin adını dostluk koymak bir gün bizi mutlaka hüsrana uğratacaktır.
Ümit Yaşar Oğuzcan, “Dost Bildiklerim” şiirinde;
“Nerede o sözlere kandığım günler?
Her gülen yüzü dost sandığım günler;
Acıdan kahrolup yandığım günler
Ta canıma yetti dost bildiklerim.
Meydana çıkalı asıl çehreler,
Aydınlanmaz oldu artık geceler,
Yalanlar tükendi, indi maskeler,
Birer birer bitti dost bildiklerim.”
gerçekte kendisine dost olamayanlara, dost bildiklerine sitemkâr bir dille seslenmiştir.
“Onunla her şeyi paylaşmak zevkinden yoksun kalınca, hiçbir zevke kapılmamaya karar verdim.” (Terentius)
Gerçek dostunu kaybedenlerin ruhundan da bir şeyler kaybolur, eksilir. Çünkü o, herkese arkadaş, size dosttu. Sözleriyle, gösterdiği önemle, ayırdığı zamanla bu hayatta en yakınınız oldu. Birbirinizin yoluna ışık tuttunuz, karanlıkları aydınlattınız. Hanginizin yüreğine karabulutlar çöktüyse beraber savdınız, beraber feraha erdiniz. Ona, öyle her şeyi uzun uzadıya anlatmanıza gerek kalmadı, kısaca anlattınız, kolayca anlaşıldınız. Fakat yine de her zaman, her hâlükârda onunla konuşulacak çok şey vardı.
Kaleminiz daim, ilhamınız bol olsun. Yüreğinize sağlık.👏👏👏
🍀🍁🙏
Kaleminiz kavi olsun. Çok beğendim yazılarınızı.👏👏👏🌺
🙏🌸🌺