Bundan 13 yıl önce, Antakya’da bir konfeksiyon mağazası işletiyordum. İşimden çok memnundum. Konfeksiyon mağazam dekoruyla, her şeyiyle dört dörtlüktü. Dört yıl boyunca her şey yolunda gitti. Ta ki Tansu Çiller’in 5 Nisan kararlarının yürürlüğe girdiği zamana kadar…
Tansu Çiller’in çıkardığı 5 Nisan kararları yüzünden mağazamın kapılarını borçlar kapattı. Elimde ne var ne yok sattım; fakat yine de borçlarımı ödeyemedim. Bir çok kişiye borçlu kaldım. İflas ettiğimi duyan alacaklılar; akbabalar gibi etrafıma üşüştüler… Kapımı her gün bir alacaklı çalıyordu. Kimileri, “Paramızı vermesen canını alırız, çocuğunu kaçırırız” dedi. Ne yapacağımı bilmez bir haldeydim. Aklımın terazisi bozulmuştu. Annem ve babam bile iflas ettiğim için bana küstüler. Ben artık bir evlat değil, bir yabancıydım onlar için!..
Bir gün alacaklılardan biri; parasını almak için evime geldi. Eşim, kaynanam ve çocuklarım da evdeydi. Alacaklı bana: “Paramı hemen vereceksin! Yoksa…” dedi.
Ben de ona, “Şu an param yok; ama çalışıp ilk fırsatta sana olan borcumu ödeyeceğim.” dedim.
Sonra alacaklı, beni dışarı çıkarıp arabasının bagaj kapağını açtı. Bagajın içinde, bir kaleşnikof vardı. Alacaklı, bana kulağımın hiç unutamayacağı tehditler savurdu…O beni tehdit ederken, babam da bana uzaktan bakıp gülüyordu. Babamın gülüşü, kızgın bir çivi olup beynime, yüreğime battı, yüreğimi delik deşik etti… Babamın evi benim evimin tam karşısındaydı. Hali vakti de yerindeydi…Yere oturup ağladım: “Allah’ım bu felaket neden benim başıma geldi.” dedim. Babamdan öyle bir davranış beklemezdim! Babam, bir damla akıt bırakmış annemin rahmine… Halbuki ben onun canından kopan bir parçaydım.
Sinir bozucu olaylar hep üst üste geliyordu. Akrabalarım beni gördüğü zaman yollarını değiştiriyorlardı. Herkes benden ölümden, vebadan kaçar gibi kaçıyordu. İflas etmeyi, rezil olmayı kim ister ki?.. Ben de kimsenin parasını yemeyecektim zaten…
Bir gün, çok sevdiğim dostumun dükkanına gittim.Ve ona:” Durumumu biliyorsun, bana borca bulgur, pirinç verir misin? Param olunca öderim sana!”dedim. O da bana; “Biz sadece dostlarımıza veriyoruz borca!” dedi. “Ben senin dostun değil miyim? Sekiz yılımız birlikte geçti, yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmezdi?..” dediğimde, “Sen dostum değilsin!”dedi. Yüzüme tokat gibi yapıştı kelimeleri.” Yer yarıl içine gireyim!” diye geçirdim aklımdan.
İflasımdan iki ay sonra, ailemi Antakya’da bırakıp Almanya’ya kaçtım. Kendime küçük bir ev tuttum. Sersefildim gurbetin bağrında, evimde yiyecek ekmeğim de yoktu…
Bir pazar sabahı, kendi kendime, “Yenilgiye yenilme” dedim. “Başarının sırlarından biri geçici başarısızlıkların bizi yenmesine izin vermemektir.” demişler. O mağazayı çok beğeniyordun. Ancak çok çalışıp çabalarsan, tekrar satın alabilirsin. Baban şimdi seninle alay ediyor, lakin bir gün gelecek senden utanacak… “Olumluya ulaşmak için olumsuzluktan geçmen gerekir.”
Babamın beni hor görüp, alaya alması ve o kaleşnikof beynimde ve yüreğimde derin bir iz bıraktı. Yaşadığım bu olumsuzluklar bir film şeridi gibi gözlerimin önünden hep geçti. Ve beni sürekli kamçıladı…
Nürenberg‘te bir restorantta gece gündüz demeden çalışmaya başladım. İşimi seviyordum. İnsanları dostluk ve sevgiyle kucakladım. Bir süre sonra insanlar, benim gösterdiğim ilgiden hoşnut kaldıklarından ötürü sürekli gelip gitmeye, müşterimiz olmaya başladılar. Sonunda başka bir restorantta çalışmak üzere iş teklifi aldım. Restorantta değişik etkinlikler yaparak, yemek kültürümüzden, geleneklerimizden, değişik yerel özelliklerimizden bir gök kuşağı hazırlamıştım onlara ve onlar bu gök kuşağının farklı renklerinden kendilerine en uygun olanında mutluluğu buluyorlardı. Uzak kentlerden insanlar, sırf oluşturduğum atmosferden farklı bir nefes alabilmek için diyarıma konuk oluyorlardı. Başarı bana ünü, ün de parayı getirmişti…
Daha sonra Türkiye’ye döndüm. Biriktirdiğim paralarla önce borçlarımı ödedim. Hiç kimseye bir kuruş borcum kalmadı. Çok sevdiğim o mağazayı da satın aldım. Şimdi aynı mağazayı restoran olarak işletiyorum. İşimde çok başarılıyım. Ailemle bolluk içinde yaşıyoruz. Babam da tüylendiğimi görünce, çok iyi bir baba oldu!.. Para, sen ne yaman bir şeysin ki, bir çok insanı baştan çıkarabiliyorsun!