Vahşi kapitalizmin rekabetçilik anlayışı altında insanın kendi özünü bulması çok zordur. Çünkü bu sistemde insanın en önemli zaaflarından birisi olan hırs duygusu körüklenir. Bilinç altına rakiplerinin gerisinde kalırsan yok olursun mesajı verilir. Zaten birey öğrenciliğinden itibaren yarış atı olmaya programlanır. Lisedeyken iyi bir üniversitenin cazip bir bölümünde okumaya, mezuniyetten sonra yüksek maaşlı bir işte çalışmaya yönlendirilir. Çoğunluk sadece kazanç elde etme umuduyla sevmediği, kendi yeteneklerine uygun olmayan alanda çalışır ve sonuçta mutsuz olur. Yeni işe başlayanlar bile bir an önce kariyer basamaklarını hızla çıkma ve statü edinme telaşına düşerler. Bir kurumda veya bir meslek dalında sadakat, istikrar ve sevgiyle çalışmadan zamanla başarı kazanılacağının farkında değildirler. Küresel sistem zaten haz ve hız üzerine kurulu olduğu için bu tip değerleri hızla yok eder.
Gençler evliliğe niyetlendikleri sırada yüksek başarı standartlarına maruz kalır. Kentin cazibe merkezlerinde ev tutmak, içinde her türlü imkânın olduğu sitelerde oturmak, modaya uygun ev eşyaları almak, pahalı otellerde balayına gitmek, gösterişli düğün yapmak zorunda hissederler. Tüm bunların bir ihtiyaç olduğunu benimsemişlerdir. Bu yüzden daha evlenir evlenmez ağır bir borç yükü altında kalırlar. Evli çiftler çocukları olduğunda ise başka tür başarı kriterleriyle karşılaşır. Çocukları daha okul çağı öncesinde özel ana okuluna gönderip, okul çağında özel okul ve kolejlere kaydettirip statü kazanma telaşına düşerler. Bunlar sayesinde başarılı olacakları yanılgısına kapılırlar.
Küresel Sistem, korkuları hedef aldığı için birey sürekli gelecek endişesi duyar. Çalışarak elde edilen kazanç yetersiz gelir. Kendini ve ailesini finansal açıdan garanti altına almaya çalışır. Faiz, altın, döviz, hisse senedi vb. araçlara yatırım yapmaya başlar. İhtiyacının dışında para biriktirmek, paradan para kazanmak için çaba gösterir. Bir ürünü almaya gücü yetmiyorsa bile kredi çekmesi gerektiğine alıştırılmıştır. Bu yüzden başkaları kadar iyi olmak için kazandığından fazlasını harcama eğilimine girer. Birey mutluluğun yolunun tüketimden geçtiğine şartlandırılması sonucunda sürekli eşya yeniler. Rakiplerinden geri kalmamak için telefonunu değiştirir, arabasını yenirler. Daha iyi evde oturma arzusu yüzünden taşınır. Maddi güce kavuştuysa bu kez yatırım amaçlı ev alma gereği duyar.
Kişi sokağa çıktığında, sosyal ortamlara girdiğinde ve iş hayatında bu kez başkalarıyla kıyafetleri üzerinden rekabet eder. Kaliteli ve marka giyiniyorsa kendini saygın ve başarılı kabul eder. Kıyafetlerinin modasının geçmesi eskimiş anlamına geldiği için sürekli giysilerini yeniler. Tüm bunların altında aynı zamanda kendini olduğundan iyi ve zengin gösterme arzusu da yatmaktadır.
Başarı hırsı, insanın çılgıncasına hedefine varma arzusundan kaynaklanmaktadır. Post modern dönemde insanlar medya, eğitim, iş dünyası ve kültür yoluyla sürekli hedeflerinin olmasına ve hedeflerini mutlaka gerçekleştirmeye şartlandırılmaktadır. Toplum hedefini gerçekleştirememiş insana başarısız damgası vurur. Daha da kötüsü hedefi olmayan kişiyi yok sayar. Üstelik bireyin çevresinden etkilenen bir karakteri varsa büyük bir çöküntü ve mutsuzluk yaşar. Başarı hırsı uzun vadede insanı yiyip bitiren bir zaaftır. Eğitimde ve iş hayatında başarı, performansa dayalı ölçülebilir bir kavramdır ve insanın dış dünyasına dayalıdır. Birey maddi unsurlara bağlı başarıyı bir kez tattı mı daha çok ister. Bu kez daha çok kazanmak, benzerlerini geride bırakmak için hırslanır. Bu duygu insanın kendisiyle ilgili gerçekçi değerlendirme yapmasını engeller. Potansiyelinin üzerinde, ulaşılması zor hedeflere gözünü dikmesine yol açar. Başarı hırsının en büyük zararlarından biri kişiyi yoğun bir endişeye sürüklemesidir. Gözünü sürekli uzağa diken ve yarını düşünen insan ânı kaçırır, hayatın ona sunduğu güzelliklere kapalı hale gelir. Bu durum insanı kaçınılmaz bir şekilde bencil hale getirir. Varsa yoksa, kendi hayatı, ailesi ve başarıları gelir. Başkalarının hayatı ve sorunlarıyla ilgilenmez. Başarı hırsının diğer bir yıkıcı etkisi kişiye üstünlük duygusu vermesi, kibrin esiri haline getirmesidir. Bunun sonucunda bir gün, önemli bir rahatsızlık geçirirse veya bir yakını vefat ederse, maddi bir kayıp yaşarsa benlik balonu patlar ve acı çeker.
Kişi yolun sonunu düşünmekten, yolda yürümenin tadını çıkarmaz. Sonuç odaklı olduğundan süreci kaçırır. Başka türlü huzurlu bir hayat süremez. İnsanın başarı hırsıyla yüzleşmesi ve bu huyunu törpülemesi gerekir. Her şeyden önce başarının dış ölçütlere değil, iç ölçütlere bağlı olduğu fark etmesi gerekir. İnsan maddi anlamda başarıya olduğu kadar başarısızlığa da yer olduğunu tecrübeleriyle idrak ederse farklı bir bakış açısı kazanır. Hayatın içinde kaybetmenin de bir erdem olduğunu anlar.
Başarı hırsının tedavisi Anadolu İrfanımızın değerlerinde vardır. İnsan kendisine unutturulan nasip kavramıyla tanışırsa ve Yaradan’ın rızka kefil olduğunu hatırlarsa başarı hırsı azalmaya ve olanla yetinmeye başlar. Esasen en önemli başarı özü sözü bir olmak hem kendine hem çevresine adaletli davranmak ve gönüllerde güzel izler bırakmaktır. Sözün özü, insanı tüketimin nesnesine indirgeyen küresel düzende gerçek başarı iç huzurunu yakalamak ve topluma faydalı olmaktır.