Başlangıçlar Seni de Korkutur mu?

Seda Parlakyıldız 442 Görüntüleme 1 Yorum
4 Dak. Okuma

Konfor alanından çıkmaktan haz etmeyen, azıcık o sınırdan çıksa ne yöne sapacağımı ya bilemezsem diyen biri olarak benim cevabım belli, evet! Yeni başlangıçlar, henüz tanıştığım insanlar, ilk defa gireceğim bir ortam. Hele de bir fikrim yoksa, önüme ne çıkacağı konusunda tahminler sıralanır gözümde, beni durmadan tedirgin ederdi. Sonra da e o zaman durayım yerimde, ne gerek var yeni yeni şeylere derdim.

Bir şeylerin sorun teşkil ettiğini anladığın an değişime de hazır olduğun an oluyor. Benim bu başlangıçlara olan korkumun olmak istediğim bana engel olduğunu fark ettiğim an değişmeye hazır olduğum zamandı. “Suç ve Ceza” adlı romanında Dostoyevski, şu sözleriyle bahsettiğim durumu betimliyor: “Hem her şey insanın elinde, hem de insan yalnızca korkaklığı yüzünden ne fırsatlar kaçırıyor… Bu artık yadsınamaz bir gerçek, bir belit. İlginç bir şey, acaba insanlar en çok neden korkarlar? Atacakları yeni bir adımdan, kendi söyleyecekleri yeni bir sözden herhalde…”

Çocukluktan beri yetiştirildiğimiz toplumsal normlar, ailelerimizin kaygılarının bizim hayatımıza yansıması, bazen ergenlikte bir cümlesi ile bizim gideceğimiz yönü değiştirmiş bir arkadaşımız derken ne olduğumuza ya da ne olmak istediğimize sadece biz, kendi hür irademizle karar vermiyoruz. Kişiliğimiz, ailemiz ve çevre etkisiyle ergenlikte henüz oturmamış karar verebilme yeteneğimiz ile bazı tercihler yapıyoruz. Burada ergenlik deyince aklınıza on sekiz yaşında biteni gelmesin. Günümüzde yapılan araştırmalara göre ergenlik yirmi beş yaşına kadar sürüyor. Açıkçası bunu öğrenmeden önce hayatında ne istediğine karar vermeye başladığın yaş kaç deseler  yirmi beş sonrası derdim. Durun bakalım önce ben iyi olacağım ki size yetebileyim, önce ben karar vereyim çünkü benim hayatım dediğin vakitmiş. Kulakları tıkadığın, bazen geçici olarak görmezden geldiğin, önce ben dediğin…

Bu kararlılığın ve yeni başlangıçların sadece bana has olduğunu söyleyemem. Otuzlara yaklaşan akranlarımın daha gerçekçi ve yeniliklere karşı daha cesur olduğunu her gün görüyorum. İşi için şehir değiştirenler, tüm ön yargılarını yıkıp tekrar aşık olanlar, hayali için tekrar üniversite okumaya karar verenler, potansiyelini fark edip açığa çıkarmaktan endişe duymayanlar. Kim bilir belki de içinizden birileri bunu çok daha erken vakitte bulmuş, sana bu aydınlanma henüz mü ulaştı Sedacım diyorsunuzdur. Yeni mi ulaştı bilmem ama müthiş bir içsel motivasyon verdiği kesin. Bunun sebebini ise bazı koşuşturmaların azaldığı, kimlik arayışının son bulduğu, bedeninle ve ruhunla barıştığın ya da kabul ettiğin, sabit fikirlerden sıyrılıp daha esnek bakabildiğin bir yaş aralığı olmasına bağlıyorum.

Peki bu dönemlerin tadını çıkarıyor musun? Ya da şöyle diyeyim, kendini mutlu hissediyorsun musun? Sınav, iş, ilişkiler konularından biri ya da birkaçını rayına oturttuğunu düşündüğün bu dönemde eminim ki büyük ya da ufak da olsa kafana taktığın bir problemin vardır. Hepimizin var ve olacak. Önemli olan bu sorunlarla başa çıkma, kendini iyileştirme motivasyonunu kaybetmemen.

Mina Urgan’ın “Bir Dinozorun Anıları” adlı kitabında, “Gençliğin bir mutluluk, yaşlılığın ise bir mutsuzluk dönemi olduğu mitosunu yıkmak istiyorum” diye başlar ve devam eder: “Gençliğin mutluluğu, gençlerin kendileri dışında neredeyse herkesin inandığı koca bir yalandır. Hiçbir gencin, -genç olduğum için aman ne mutluyum- dediği duyulmamıştır. Ama her nedense ihtiyarlar, -ah gençken ne mutluydum- diyerek kendilerini aldatıp dururlar. Ailesi ve çevresi tarafından az çok korunan bir çocuk, on altı, on yedi yaşına varıp, kimliği henüz gelişmeden, kendini savunma mekanizması henüz işlemeye başlamadan, toplumun, insanların, cinselliğin gerçekleriyle ansızın karşı karşıya gelince nasıl mutlu olabilir ki? Bana kalırsa, bir insanın yaşamında en güzel yıllar gençlik değil, otuz beş ile kırk beş yaş arasıdır” diye yazmış, bunun nedenini de şöyle açıklamıştır:

“Gençliğin sıkıntılarından kurtulmuş, yaşlılığın sorunlarıyla da henüz karşılaşmamışsınızdır.”

Ne dersiniz belki de Mina Urgan’ın dediği gibi o yaşlarda hissedeceklerimiz bambaşka olur. Başka bakış açıları açılır önümüze.. O güne kadar her yaşın ayrı tadında yaşandığını bilmek sanırım bize iyi gelecek.

Mutlulukla kalın. 🙂

Bu İçeriği Paylaş
Bağlantılar:
Yazar
1 Yorum

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Exit mobile version