Başlıksız Şiir

Ahmet Aydın 615 Görüntüleme Yorum ekle
3 Dak. Okuma

Gözlerimi kör edercesine dikiyorum yollarına yıllardır,
Bütün yollar beklemenin kıyısında bir sancıya dönüşüyor artık.
Biraz güneş açsa dünyamda, bir ışık değse gözlerime,
Şu karanlık bi yok olsa artık, bu bilinmezlik bitse…
Ya da bilmiyorum belki de bir güneş az gelecek.
Gök kubbe yıkılmalı, yıldızlar ayaklarına serilmeli,
Hiç beklemeden olmalı, bütün gezegenler sana inmeli.

Halbuki ne kadar metin bu yollar ve bu mısralar,
Nasıl da yorgun şimdi deniz, okyanus ve bulutlar,
Evet, korkuyorum çünkü bu mektubumda yine ağlayacağım.

Hiç kimsenin dönmediği bazı gitmekler vardır, hiç özlenmez,
Hayatını yaşanır kılanların gitmeklikleri başkaca acı sanki,
Çünkü gidenlerdir hayata ve ölüme bağlı kılan bizleri,
Evleri, yolları, caddeleri güzel kılan hep onlardı.
“Gitmeyeceğim asla” diyordu birisi “gitsem ben ölürüm” diyordu.
Gitti, öldü, cinayet sayıldı, dosyası kapandı.
Geç kaldı, üstü kapatıldı, takipsiz kaldı dosyası.

Şimdi pencerelerden seyrediyorum ancak uzun sokakları,
Rüzgâr çok yorgun ve tek bir yaprak kıpırdamıyor,
Kenar mahalle düğünleri de düğün salonların taşındı.
Lüks oteller, alkollü içecekler, pahalı takılar,
Ama yine de ellerimde kırık bir testi, avucumun içi kanıyor.
Gözlerim yaşarıyor, gözyaşlarımda unutulmanın acı serinliği,
Ancak bir katil gibi bekliyor pusuda sözcükler,
Dilimin ucunda birkaç sözcük ve biraz duman başımda.

Bu yoldan bir kere daha geçmiştim, hatırlıyorum.
Tanıştığım bütün kitapları topladım masaya,
Her akşamüstü biriyle hasbihal ederim sahilde,
Yokluğunda bir buhran oluyor içimde bütün şehir,
Panikle birini çağırıyorum bir kitaptan,
Oldukça derin yaralar, arabesk aşıklar,
Bir köşede silüetin beliriyor, akşamüstü artık zehir.

İnsanlık pazarında insanlar azalıyor, ruhlar yükseliyor göğe,
İnanır mısın ne zaman zihnimde canlansa bir şeyler,
Kırgın birkaç mısra beliriyor kalemin ucunda,
Kırlangıçlar taşıyor artık kanatlarında matemimizi,
Artık hatırlamıyoruz güzel şeyleri de anılar gibi,
Yine de içim yorgun bir demokrat şarkısı, ekşimiş,
Yine bir derdin başında bir yalan vuruyor başımızı.

İçimde karşı konulamaz bir gitmek isteği,
Freni boşalmış bir yük kamyonu gibi,
Ciğerlerimde bir tek soluk ilkbahar kırları, -koşamıyorum-
Ne gün birisi hoş görürse gözlerimdeki kırgınlığı,
Ardınca uzun bir yolculuk çekiyor dizlerim, -gidemiyorum-
Bir ömür böyle böyle kursağımda kaldı işte,
Ama yalan yok, umut hep taze hep ilk günkü gibi –yaşıyorum-

Hiçbir soru sadece bir soru değildir,
Bir gün gelir misin sadece bir soru değildir.
Hiçbir soru da geri alınabilir değildir.
Düşün ki bir ezgisin bir melodi –her kulakta-
Bir aşığın vurulduğu yerde yazıldı mısralarım,
Kurak ovalarda bir kar telaşının içinde,
Günahlarımın aynalarda kaldığı kadar berrak,
Ben anlaşılmak isterim, mısralarım okunmak diler.

Hep böyledir işte, kanatlarında melekler bir çocuğun,
Yarin dudakları araftan bir ızdıraptır sanki –dokunamıyorum-
Yenildim bütün satranç oyunlarında, kalbinin istasyonunda,
Kalbini kuşatmaya geldim, nihayet şahlar gibi,
Senin kalbin bir kuştur bir ceylan gibi ürkek,
Uçmayı öğrenmeden gitme, yeşilliklerde düşme.
Sessizce kenarda bekleme, gönlü kırılmış bir yetim,
Bir çiçek gibi uyandıracağım seni, kalbimi sunacağım sana,
Bir mevsim gibi, seninle bütün yönleri değiştireceğiz, bekle.

Bu İçeriği Paylaş
Yazan Ahmet Aydın
Bağlantılar:
Yazar
Yorum yap

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Exit mobile version