İnsan ne yaşadığını ve yaşayacağını bilemez; bilse, belki de yaşamak istemez çoğu kez. Neden, niçin diye sorgular, fakat sorduğu soruya bir tek yanıt veremez.
Hayat böyle, der geçeriz ve yaşamaya devam ederiz.
Aslına bakacak olursak, yazılarımda hepimizin yaşadığı ortak duygu ve tecrübeleri dile getirmek amacındayım. Yaşadığımız her şeyin gelip geçici olduğunu biliyoruz. Yaşıyorum diyoruz ama yaşayamıyoruz. İçten içe çürüyen meyveler gibiyiz. İyi yürekli ve sevecen birer insan iken toplumca çürüyoruz. Sözde hep eskiyi özlüyor ama yeniyi ve yenilenen insan versiyonlarını sıkı sıkıya takip ediyor, onların sürüklediği dalgalara kapılıp gidiyoruz.
Bugün muamma, sonrası ise hiç yok. Karamsarlık çökmüş, yağmur öncesi bulutlar gibi üzerimize. Güneşimizi beklerken hayatımız geçiyor. Ah vah derken ömür bitiyor. Diyorum ki bazen kendime: “Akışına bırak her şeyi ve herkes gibi sen de takıl bir balık gibi oltaya.” Aldırmadan hayatını yaşa. Su misali akar, akar ve durur bir gün yaşam. Yaşamda bize verilen süre dolmadan, elimiz ayağımız henüz tutarken, en önemlisi de hiç kimseye muhtaç olmadan yaşamak ve tecrübe edinmek gereklidir. Yaşadığımız hiçbir anın tekrarı yok ve olmayacak.
“Rüya gördük ve bitti.”
Sabah uyanınca ne kalıyor akıllarda? Bazen silik birkaç görüntü ve aldığımız mesaj. Bazen de anlam veremediğimiz herhangi bir şey… İşte bu dünyada da var olduğumuz süre boyunca yaşadığımız her şeyin bir nedeni ve anlamı var.
Güzel günlere doğsun güneşimiz, güzel yıllara doğru ilerlesin saatlerimiz.