Beden mi? Yürek mi?

Amine Çalışkan 671 Görüntüleme 2 Yorum
4 Dak. Okuma

Beden mi, yürek mi seversin?

İnsanlık tarihinin belki en zor günlerini yaşıyoruz.

Otuz yaşında bir gencin esir alınarak işgalci kampında aylarca tutulup aklını yitirdiğini öğrenerek yeni bir güne merhaba dedim.

Bilmiyorum bu merhaba mı, yoksa ben neyim sorusu muydu!

Aylardır, asırlardır bitmeyen toprak savaşı dahası savaş değil katliam.

Sadece Gazze’de yok bu savaş, insanlık olarak çok ağır bedeller ödüyoruz ve bunun farkında mıyız orası muamma…

Gülüyor, eğleniyor, tatil yapıyor ve üzülmeye kaldığımız yerden devam ediyoruz.

Artık elzem bir durum gibi kabullendik.

Güvercinlerin önüne bir bardak yem alıp atınca iyilik yaptık diye vicdanını rahatlatan insanlar gibi, bir iki paylaşım yapınca insanlık görevi yerine geliyor zanneden ve bu paylaşımı yapmayanı duyarsız olmakla suçlayacak kadar kör bakıyoruz.

Asıl konu paylaşım değil, derin bir yaraya tuz basmak, veryansın ederek hayata devam edebilmek veya acımak neyi değiştirir ki..!

Konumuz suçluyu yargılamak yerine, masum insanlar için atan bir yürek, vicdan, ahde vefa olmalı.

Mum ışığında aydınlık bekleyen yarınlar, telafisi mümkün olmayan acılar var.

İnsanlığın cevabını kendine veremediği birçok soruya gebe kalmak sözünün dem aldığını görüyoruz.

Selam vermekten korktuğu, menfaatler yönünde tebessüm ettiği, çakıl taşları ayağıma batmasın, çiçekli yollar nerede fikriyle, çiçekleri ezerek, kopararak, kokmuyor diye bir köşeye atıp daha renkli bahçeler var mı? Sorusuna bencilce cevap bekleyen bedenler var, yürekler amiyane duygulara gem vurmuş…

Savaş için topa, tüfeğe gerek olmadığının, yüreklerin düşüncelere çoktan mağlup olduğunun gerçeğidir.

İşte burada konunun özü beden mi seversin, yürek mi?

Aşk, sevgi bir insanın kendine verdiği en değerli ödüldür.

Birini sevmek, sevildiğini bilmek sadece ikili ilişkilerde değil; dost, yoldaş, genç, yaşlı, çocuk tüm toplumun birbirine olan mübrem-i bağıdır.

Yaraya şifa, bir el, bir nefes, bir yüreğe tebessüm olabilmek; karşılığı olmadan, yürekçe, bedence değil.

Günümüzün en ağır yarası beden sevmek. Statü, rütbe, para, mal, mülk, olmayan itibar, ne kadar hoş geliyor kulağa değil mi? Bu duyguların sevginin önüne geçtiğini aşikar görebiliriz.

Kimse, kimsenin kendinden değerli ve akıllı hatta erdemli bir insan olmasını kabullenmiyor. Oysa insan, insanın aynasıydı iyi insanlara, güçlü insanlara çok ihtiyacımız vardı.

Suretini sevmek ne kazandırır, vitrine koyulmuş bir konu mankeninden öteye geçmez. Sîretin kalbi menfaatlere bağlı olarak nefes alıyorsa, manken üzerinde görülüp beğenilen elbisenin bedeni örtmediğini görmek olur.

Her yorgunluğun bedelini başkalarını ezerek aramak, elleri nasır tutmuş emekçinin değerini paraya eş değer tutmak, savaşın ortasında kalmış çocukların masum yüreğini balçıkla sıvamak tam olarak olayımız budur.

Ne kadar kör bakan yürekler var, beden seven ama yürek sevmeyen, yaşarken ölenler…

İpekten elbiseler içinde yamalı düşünceler, lüks yaşamak adına sermaye edilmiş vefalar.

Geleceğe bırakılan eksik değerler, en büyük hırsızlıktı belki çocukların umudunu çalmak, bedenlere anlam yüklemek, yüreğe derin yaralar bırakmak.

Velhasıl savaş, deprem, sel, yangınlar, ölümler insanlığı vahdete ikna edemedi.

Daha ne kadar kaybederiz bilmiyorum, bildiğim tek şey varsa insanlığa, geleceğe bir borcumuz olduğu.

Beden değil, yürek seviyorum. Bir insanı hiç görmeden sevebilirim, yardım almadan, yardım edebilirim, hatta sevmeden severim çünkü insanım. Bu sözler bedene değil, yüreğe yol olmalı, olmalı ki insan olmanın derin hazzına varalım.

Yolunuz gül renginde, gül kokusunda olsun her daim.

Hoşça kalın.

Bu İçeriği Paylaş
Bağlantılar:
Yazar
2 Yorum

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Exit mobile version