Genç kadın; Arnavut kaldırımlı dar sokakta, yorgunluğu her halinden belli ama bir o kadarda neşeli gözlerle gülümseyivermeyi ihmal etmeyen sokak sanatçısının yanına oturuverdi. Önce gülümseyerek bir miktar para bıraktı, sanatçının önünde duran keman kutusuna. Sonra başladı şarkıları dinlemeye, sanatçıyla da tanışmıştı çoktan. Gürkan abi, nazikçe herhangi bir şarkı isteyip istemediğini sordu. “Sen kafana göre çal abi, hepsi çok güzel dinlerim ben.” deyiverdi.
Şarkıları dinledi. Sokaktan gelip geçene gülümsedi. Esnafla sohbete daldı. Bulunduğu anın içinde kayboldu, o gün genç kadın. Oysa hep beklerdi. Oturduğu yerde en sevdiği şeyi yaparken, defter kalemle haşır neşir yazı yazarken bile bir ilham beklerdi. Sevdikleri de onu sevsin, diye beklerdi mesela. Gününü planlar, sonra da planlarını gerçekleştirmeyi bekler; hayaller kurar hayallerim gerçek olsun diye beklerdi. Bir de babası iyileşsin diye beklemişti. İki üç ay kadar bekledi. Gitti geldi, hastane köşelerinde uyudu, koridorlarda dolaştı da sabahları bekledi. Sabahlarla iyileşir de yaralar, geçer diye bekledi. Bekledi de bekledi… Oysa beklemek yetmedi. Olmadı işte. Gidiverdi babacığı, gidip de dönenin görülmediği o yere. Hikaye bu ya, belki oda orada beklenmekteydi, dedi. Ardından belki de duyduğunuz şu iki sıra dizeyi hatırlattı kendine. “Ölüm güzel şey, budur perde ardından haber. Hiç güzel olmasaydı, ölür müydü peygamber?” (Necip Fazıl Kısakürek) Ve o gün beklentilerle el ele, önünden koşturan beklemeyi bıraktı bir köşeye.
Peki sonra hiç beklemedi mi dersiniz? Elbette bekledi. Sevdiğine kavuşmayı bekledi. Mutlu bir yuva kurmayı, bebeğini kucağına almayı bekledi. Elbette bunlar güzel bekleyişlerdi. Beklemek onlarca söze eş, onlarca duyguya yarenlik eden koca yürekli bir eylemdi.
Şarkılar yazdırdı, şiirler söyletti. Ölüme çok yaklaştı. Güçlü de bir duyguydu ya hani kimi zaman yenik düştü, kimi zamansa oralı bile olmadı. Aşklara tutundu en çok. Dedim ya şiir oldu.
“Ne hasta bekler sabahı,
Ne taze ölüyü mezar,
Ne de şeytan bir günahı,
Seni beklediğim kadar.” dedi Necip Fazıl.
Sonra gençlerin diline bir şarkı düştü, her dönem pelesenk dillerde.
“Bekle dedi gitti.
Ben beklemedim, o da gelmedi…
Ölüm gibi bir şey oldu,
Ama kimse ölmedi…” diyordu Özdemir Asaf. Kaan Tangöze besteledi.
Sonra bekler olduk hep, vazgeçemedik uzunca bir dönem kendisinden. Hala vazgeçemeyenler, sürekli bekleme halinde olanlar var orası ayrı.
Bizler de az beklemedik. Dedim ya, sevdiklerimizden ne çok şey bekledik. Oysa biz onları daha güzel bir duyguyla, sevgiyle sarmaladık. Sevdik ama yine de bir şeyler bekledik. Bizi gülümsetsin bu sabah kuşlar dedik, mutlu olmayı bekledik. Sonra bir şeyler, istediğimizden başka olunca beklemek kötü diye bıraktık beklemeyi. Oysa hayaller kurup da bekledikçe o günü, umut etmeyi öğrendik. Sabretmeyi öğrendik. İyilik etmeyi öğrendik. Kendimizden başka, her şeyden bağımsız gülümsemeyi öğrendik. Beklerken çalıştık çabaladık, emek vermeyi öğrendik. Planlar yaptık durduk, durmayı öğrendik mesela. Bazen koştuk koştuk koşmayı öğrendik. Yorulduk bir zaman, yorulmayı öğrendik. Ne zaman ne yapacağız bilmiyorduk ya bazen de , ha işte tam da bunu öğrendik.
Sonra beklemek kötüymüş diye öteleyip, bir köşeye itelediğimiz o kocaman duygulara yoldaşlık eden eylemi çıkardık kuytu karanlıktan. Bağrımıza bastık. Her bir köşesinden baktık. Baktıkça nereden bakarsak nasıl görünür anladık. Bizlere ne çok şey öğrettiğinden söz ettik ona.
Sonra teşekkür ettik. Teşekkür etmeyi, nazik olmayı da öğretmişti. Işıldayan gözlerle gülümsedi. Ben teşekkür ederim, dedi.
Niye diyecek oldum ağzımın ucuyla, çekinip sustum. Anladı.
Onlarca duyguya eşlik etmeme sen müsaade ettin, teşekkür ederim. Sen çağırdın da geldim. İnan yoksa köşemde beklerdim, dedi. Gülümsedi yeniden. Sarıldık önce gözlerimizle, sonra duramadık. Kalplerimiz o kadar yakındı ki… Daha çok beklerim ben, dedim.
Nasıl bekleyeceğini, nerede durup bakacağını, kimden neyi ne kadar bekleyip beklemeyeceğini en iyi sen bilirsin, dedi.
Şimdilik gidiyorum. Bana ihtiyacın yok şu sıralar sen halledersin, çağırırsan gelirim. Her adımın da yanında olmaya hazır bu eylem, dedi.
Aşık mıydı ne bana…
Ama gitti… Görüşürüz dedim. Derin derin baktı, ışık saçan bakışlarıyla. Umutlu mutlu bekle diyecek oldum. Gitti. Sonra Kaan, bir şiirden şarkı yaptı demiştim ya hani…
Bekle, demedim.
Kimse de ölmedi.