Bir sonbahar yağmurunda pencereme çiseleyerek ilişen gözleriyle, kurutulmuş bir gül bıraktım ona dallarıyla. Cama yansıyan hayalini açmak için bakışlarımla affettim ben onu. Damlalar halinde inip, kocaman bir deniz oldum yine onunla.
Boğuk boğuk olunca sesler, yer yer ıslandı yanaklarım. Yine de soldurmadım içimden açan gonca güllerin ilk mevsimini. Her defasında gitse de arkasından hâr olup parçalandım. Uslanmadı onda ki bende kalan yeri. Tekrar tekrar başladı küllerinden doğan sevgim. Çünkü umut her zaman kapımda bekleyen büyük bir nimetti.
Bense bu umutla zamanla yola devam ettim. Sonra yağmurlar yağdı, bulutlar karardı, ağaç dallarının boynu bükük yaprakların rengi sarardı. Bir süre yollar kapandı, yaralar ağladı, sanki hiç bitmeyecek bir yol gibi uzun sürdü.
Günler geçti geceler geçti her gün yeni bir gün oldu. Belki yarınlar güler yarından öte diye.
Kanatlara asılı bir mektup olmak gibi oradan oraya uzak bir patika çıkmaz sokaklarda kaybolmak ve kayboluşta bulunmak misali… Sondu ve soldu o gül…
Pencereler de ıslandı yağmurlar da yağdı.
Damlalar da deniz oldu tekrarlanan her şey yok oldu vaktin sakin olduğu saatlerde…