Sehpanın üzerindekileri koltuk minderinin arkasına tıkıp, yamuk duran halıyı da ayağıyla düzeltti. Bugün kendisine yeni bir mont alacaktı. Ayakkabısını giyerken çorabının yırtık olduğunu gördü ama ziyanı yoktu, ayakkabı değil mont alacaktı nasılsa. Yol üzerinde Rafet abinin kahvesi vardı, kahvenin önündeki kalabalık hararetle bir şey tartışıyordu, her zamanki gibi kendini kalabalığın içinde buldu.
Gruplar, karşılıklı atışmaya devam ediyordu. Sayıca daha az olan tarafa dönüp, “Yanlış düşünüyorsunuz, öyle her şeyi körü körüne savunmayın” dediğinde henüz konunun mahiyetini bile bilmiyordu, ama bir önemi yoktu, gelecek karşı bir atağa yanıt verecek daha büyük bir grup insan olduğunu biliyordu. Öyle de oldu. “Yanlış mı düşünüyoruz? Üsttekilerin her dediğine körü körüne itaat eden sizlersiniz. İyiye iyi kötüye kötü demenin nesi yanlış?” Onun cevap vermesine gerek kalmadan kalabalık gruptan üst üste geldi cevaplar. Sayıca az olan grubun sesi diğer grubun sesinin içinde yitip gidiyordu. Acaba haklı mıydı bu bir avuç insan? Fakat bu düşüncesini çok geçmeden saçma buldu. Öyle olsaydı onlar daha kalabalık olurdu değil mi? Herkes yanlış bir bunlar mı doğru? Minibüs karşıdan görünmüştü. Çayın parasını bırakmak için elini cebine götürmüştü, sayıca fazla olan grup bizden olsun deyince Rafet abiyi başıyla selamlayıp hiçbir şey olmamış gibi kalabalıktan sıyrıldı. Minibüs ağzına kadar doluydu ilk basamağa çıktığında burnu başka bir adamın göbeğine gömülmüştü. Bu durumdan hiç hoşnut değildi ama eşit şartlarda yolculuk eden diğer insanların gıkı çıkmıyorsa onun da çıkmamalıydı. Yandaki adamdan gelen sese kafasını çevirdiğinde burnu da göbekten sıyrılmayı başarmıştı. Adam bağırmaya devam ediyordu, “Ne var bu kadar dolduracak, can taşıyorsun can.” içinden adamı öpmek geçti. Bulunduğu yerden görebildiği kadarıyla, kalabalığın bağıran adama yaklaşımlarını sezmeye çalıştı. Kimseden çıt çıkmıyordu ama insanlar kaşlarını çatmış bağıran adamı baştan aşağı süzüyordu. Demek ki onlar bu sesi onaylamıyordu ve durum bir kişiye karşı bir minibüs dolusu insan. O zaman bu sesin sahibi kesinlikle haksızdı. Adama döndü ve “Beğenmiyorsan taksiye bin kardeş, toplu taşıma aracı bu” dedi, kalabalığın sözcülüğünü üstlenmiş gibi gururla yeniden etrafı süzmeye başladı. Sessizlik bozulmuş, insanlar öfkeyle bir şeyler mırıldanıyordu. Öfkenin kendisine yöneldiğini anlayınca daha yüksek sesle bağırdı bu sefer “Öyle der şimdi şoför, bunlar böyle işte, üç kuruş fazla kazanmak için insan hayatını hiçe sayarlar” şimdi durumu kurtarmanın verdiği huzurla kendini mutlu hissediyordu. Şoförün ters cevap vermesi de mühim değildi, yanında bir minibüs dolusu adam vardı. Bugün kendisine mont alacaktı, mağazanın tabelası henüz görünmüyordu ama inmişti minibüsten. Yürürken okul korosunda olduğu günleri anımsadı, kalabalığın sesine uyum sağlamalı bir bütün oluşturmalısın demişti, müzik hocası. Sahneye çıktığında sadece dudaklarını kıpırdatarak eşlik etmişti, bütün şarkılara. Ahengi bozmaktan ve bir daha koroda olamamaktan korkmuştu belki de. Gösteri bittiğinde daha önce onu hiç şarkı söylerken görmeyen ailesi bile büyük bir coşkuyla tebrik etmiş, sesinin güzelliğine iltifatlar etmişti. Kalabalığa gizlenmeyi, ahengi bozmamayı ve takdir edilmeyi ilk kez o gün keşfetmişti. Şimdi bunu neden anımsadığını düşünürken mağazaya varmıştı.
– Ben bir mont almak istiyorum.
– Tabii yardımcı olalım efendim, nasıl bir şey isterseniz?
– Çift taraflı olacak, bu şubenizde olduğunu söylediler.
– Evet efendim mevcut, hangi renk olsun?
– Bir tarafı siyah, diğer tarafı beyaz olsun. Yalnız siyah kısmına gelen fermuar beyaz, beyaz tarafa denk gelen yerdeki fermuar da siyah olsun.
– O şekilde yok efendim.
– Neden yok?
– Müşterilerden talep görmüyor, siyahın üzerine beyaz fermuar sırıtır efendim.
– Hiç mi öyle isteyen yok?
– Bazen sizin gibi soran bir iki müşteri çıkıyor ama talep fazla olmadığı için üretilmiyor, seri üretiliyor bunlar.
– Anladım. Dudaklarını kıpırdatmaya devam et diyorsun.
– Anlamadım efendim.
Adam etrafına baktı kimsenin anlamadığını görünce şöyle dedi; “Vallahi ben de anlamadım.”
Yine bize düşüncelere sevkeden bir yazı kalemine sağlık Güvercin hocam💐
👏👏👏 her zamanki gibi çok güzel
Kalemine sağlık hocam yazıyı okudum ve durup düşündüm, sadece dudağımızı oynatıp aldığımız takdirleri…
Ne de güzel anlatmışsınız halimizi sevgili Güvercin Hocam. Her öykünüzü büyük bir zevkle okuyorum ve o inceden, fark bile ettirmeden verdiğiniz mesaj mest ediyor her seferinde beni. Canı gönülden tebrik ederim, daha çok yazın ne olur.