İKİ KADIN BİR DÜNYA HAYAT: BETTY VE ZANA
Betty, İran asıllı Amerikan vatandaşı bir doktorla tanışır ve aşık olur. Bir zaman sonra hayatının uzun bir dönemini istemediği bir şekilde yaşamak zorunda kalacağı bir evliliğe doğru adım atar. Betty tam bir Amerikan kültür ve yaşamına aşık olduğunu sandığı kocasının tatil teklifini kabul eder ve İran’a biletler kesilir. İçinde hissettiği tarif edemiyorum dediği şeyin bundan sonraki mücadelesinin sesiydi belki de… İran’a ayak basar basmaz oradan kaçmak istemesi için onlarca sebebi olan Betty kızı için bir süre orada kalmak zorunda kalacaktır. İran’a geldiğinden beri kocası çok değişir ve Amerika’ya geri dönmek istemediğini söyler. Gitmek istememesinde kendince sebepleri vardır elbette, fakat karısı ve çocuğunu hiç düşünmeden tatil adı altında peşinden sürüklemesi Betty için kabul edilemezdi. Dayaklar, eve hapis, çocuğundan ayırma, aç bırakma daha bir çok şey… Hiç bilmediği tanımadığı hayata zorlanan Betty tam bir mücadeleci ve cesur bir kadın. Önce dil öğrenir ama bu hiç de kolay değildir. Amerika’ya çocuğuyla dönmek için çok çabalar. Hem güvenebileceği, hem de İngilizce konuşabileceği birilerini aramaya başlar ve bu uzunca bir süre orada kalmak demektir. Aylar geçer yıllar geçer…
Betty vazgeçmez. Bu süre zarfında farklı konsolosluklara gizlice başvurur. Gizli ve zor şartlarda adam kaçıran çetelere bulaşır. Öyle böyle berbat bir hayat süren Betty bir şekilde kızını da alıp Türkiye’ye at sırtında dağlardan geçerek gelir ve ülkesine dönmeyi başarır. Günlerce hatta aylarca basında yer alır ve radyo – televizyonların tanınan kadın aktivistlerinden biri olur.
Zana, İngiliz bir annenin ve Yemenli bir babanın kızı… Zana’nın da hikayesi tıpkı Betty gibi bir tatil teklifiyle başlıyor. Hikayelerinin benzer tarafı elbette sadece bu olsun isterdim ama maalesef ama daha 14 yaşında olan Zana’nın hikayesi belki de Betty de daha çok etkiledi beni. Babası tarafından küçük kız kardeşi ile haberleri dahi olmadan Yemenli kuzenlerle evlendirildiler. Ama bu olay babaları için ilk değildi çünkü daha önce de ilk iki çocuğunu annesinin rızası olmadan Yemene göndermiş ve bir daha o çocuklardan haber alınamamıştı. Zana olanları öğrenince deliye döner ve eve gitmek istediğini söyler. Tabi ki bu öyle hemen olacak bir şey değildir. Babası bunu karşılığında para almıştır ve kızlarının bundan sonraki hayatıyla ilgilenmemiştir. Bir dağ başında ulaşımı zor bir yerde yaşamak içme suyunu dahi kovalarla taşımak zorunda kalmak ve daha bir çok ilkel yaşama şekline alışmak Zana için kabul edilebilir değildi. Kardeşi gibi uysal değildi, onun gibi olanları kabullenip susmadı. Asiliğiyle ev halkının canına okudu. İsyan etti, bağırdı, çağırdı, sesini duyurmaya o dağ evinden kurtulmaya yemin etti. Uzunca bir zaman geçti. Kardeşinin çocukları oldu. Zana biliyordu artık kardeşinin burada kalmak için sağlam sebepleri olduğunu ve çocuğu olmadığı için içten içe seviniyordu ve dua ediyordu. Zana mücadelesine Yemende bir dağ başında verirken annesine yıllar içinde gizli ve uzun süre ulaşamayan mektuplar yazmaya devam etti.Zaman geçiyor geçiyordu… Belki de Zana’nında artık pes etmeye başladığı anda karşısında annesini görmesi umudunu tekrar yeşertti. Tabi bu o kadar kolay olmadı. Annesinin gelmesi olayın basına hatta devletler arası krize dönüşmesi bile Zana’nın kurtuluşunu hemen sağlamadı. Bu süre zarfında Zana hamile kaldı ve çocuğuyla tehdit edildi. Ama Zana kardeşi gibi pes etmedi, o dağ başından kurtulmak için çocuğundan dahi ayrılamayı kabul etti ve çocuğunun erkek olması onun tek tesellisi oldu. Ülkesine geri döndü ve kardeşi için mücadelesine devam etti. Katıldığı çeşitli organizasyonda Betty ile tanıştı. İki kadın bir dünya hayat örneği… Okunası iki gerçek yaşam öyküsü…