Sahiden Beyaz mı Geceler?
Dostoyevski’nin “Beyaz Geceler” adlı eseri, toplumsal normlarla bireysel duygular arasındaki çekişmenin dokusunu işleyen bir başyapıttır. St. Petersburg’un ıssız sokaklarında, tesadüflerin örüldüğü bir atmosferde, genç bir adam olan Nastenka ile gizemli bir genç kadın olan Mitya’nın karşılaşmasıyla başlar hikaye. “Birlikte olduğumuz süre boyunca, gökyüzü dünya için her zamankinden daha yakınmış gibi geliyordu bana.” der Mitya, romantizmin ışığında kısa süreli bir aydınlık bulduğunu ifade ederken.
Ana karakterlerimiz, şehrin sessiz gecelerinde kaybolan ve iç dünyalarında birbirlerine yabancılaşan ruhlar olarak belirirler. Nastenka, toplumun beklentileriyle kendi iç dünyası arasında sıkışıp kalmış biri olarak tasvir edilir. “Kelimelerim çıkmazda, yüreğimde kırık cam parçaları gibidir. Sana dair düşündüğümde, içimde fırtınalar kopuyor.” diye fısıldar Mitya, duygularının karmaşıklığını dile getirirken.
Dosto, roman boyunca, karakterlerin psikolojik durumlarını, duygusal derinliklerini ve ruhsal çatışmalarını ortaya koyar. Aşkın ve umudun arasında sıkışan Mitya, iç dünyasındaki karanlık köşelerle yüzleşirken, Nastenka da geçmişin hayaletleriyle mücadele eder. “Hayat bir rüya ve ben sadece uyandığımda gerçeği bulacağımı düşünüyorum. Sen gerçek misin, yoksa bir hayal mi?” diye sorgular Nastenka, varoluşun sırlarını ararken.
Toplumsal değerler de eserin temel bir bileşenidir. Karakterler, toplumun belirlediği rollerle savaşırken, aynı zamanda bireysel özgürlük ve mutluluğun peşinde koşarlar. Dostoyevski, 19. yüzyıl Rus toplumunun katı normlarını ve bireylerin bu normlarla çatışmasını ustalıkla resmeder. “Toplumun beklentileriyle benim arzularım arasında sıkışıp kalmış hissediyorum kendimi. Belki de gerçek mutluluk, bu zincirlerden kurtulmaktır.” şeklinde düşünür Mitya, bireysel özgürlüğün değerini sorgular.