Atanamıyordu… Yorulmuştu artık her sene özellikle yazları oturup ders çalışmaktan. Yazları öğleye kadar uyumak varken o gece geç yatar sabah erken kalkardı. Bazen ‘‘Bırak artık Bilge olmuyor işte, saçlarını beyazlattın, ilgi duyduğun şeyleri, ihtiyacın olan şeyleri erteledin durdun’’ diye diye altıncı yılını doldurmuştu KPSS’de. Ama bırakamıyordu. Kendisi de şaşırıp kalıyordu azmine, hırsına, inadına… adına ne denirse artık. Atanmak uğruna, iyi bir maaş uğruna, faydalı, bilinçli bir öğretmen olma uğruna… Her sene olacak umuduyla kendini ve etrafındaki insanları kandırmaktan yorulmuştu. Öğrenilmiş çaresizlikten yorulmuştu. Emeklerini görüp kendine acımaktan yorulmuştu. Ama atanmak zorundaydı. Başka çaresi yoktu. Üç kuruşa değer görmeden, saygı görmeden özelde çalışmak ona zül geliyordu. Mesleğinin başındaydı, öğrencileriyle birlikteydi ama ne kadar mesleğini seven biri olsa bile değerinin bilinmediği, saygı görmediği, kendini ait hissetmediği bir yerde kalmak ona çok zor geliyordu.
Bilge de kendindeki değişikliği fark etmişti. Bu sene öğretmenlik yapmak ona çok iyi gelmişti. İçini umutla doldurmuştu bu çalışma serüveni. Biliyordu ama artık kesin emin olmuştu. Öğretmenlik onun için ihtiyaçtı. Öğrencilerinin ona onunda öğrencilerine ihtiyacı vardı. Bu ihtiyacının farkına uzun zaman önce varmıştı ama bu ihtiyacı gidermek onu daha da bağlamıştı mesleğine. Bu sene yüreğine dokunduğu öğrencileri gördükçe, onlarla ilgilendikçe, onlar için yoruldukça bu Bilgeye mutluluk veriyordu. Bilgenin mutluluğu faydalı işler yaparak yorulmaktan geçiyordu.
Ne kadar yorulduğunu, mesleğini ne denli sevdiğini kimsenin görmesine, bilmesine gerek olmadığını düşünüyordu. Bilge için bu meslek lise yıllarında çıkmaya başladığı bir basamaklar dizisiydi.