Bugün bir şeyin farkına vardım. Bir yerlere varmaya çalışırken çok kez duvarlardan geçmişim, yürümeyi öğrendikçe daha büyük parkurlara denek olmuşum. Yılmışım, düştüğüm yollar kaldırmış, inanmışım tekrar ayağımı kaydırmıştı. İnançlar değilde emeklerin varlığına inanmışım. Emekler, emek değilmiş sadece varlıkmış. Mutluluk adı altında inançlarım sömürülmüş, yuvam yıkılmış ve ayaklarıma taş bağlanıp okyanusa terk edilmişim.
Bilmem ben yılmadan yürümeyi, bilemem ben emeğin anlamını? Harbiden emek kimdi? Neye gebe kalmış, neden bir köşeye sinmişti?
Harbi hayat neydi? Kim için var olmuş ne için sorgular olmuşuz? Cidden sevgi emek miydi, yoksa birer palavra mıydı? Göğsümün içeresinde uçmaya hazır kuşum, hüznün perdesinde aralanmıştı. Çırpınmaya hallenip köşeye sinen emeğe baktım. O kadar yılgın, o kadar hüznümdeki çaresizlik de ki, susmaya yeltenmiş konuşmaya mecbur bırakılmıştı. Sevgisine, bir kuşun bir suya hasret duyması gibiydi. İsterken yağmur yağmış altında ezilmişim. Okyanusa gitmiş dalgalar da nefes nefese kalmışım. Denize gitmiş, tuzlu su bağrımı yakmış. Sana gelmiş bir tas suyu mahrum edilmişim.
Sevgiye inanmaya gücüm yokken, güneş dipten dirilmiş. Karanlık dolu hayatım da yıldırım dolu yağmurlar yağmış. Mutluluk umudu ile tutunduğum ışıklar gözümü kör etmiş! Ellerimi yakmış, ruhumu söndürmüştü. Elim kül olmadan, o lekeyle emeklemişim. Ayağa kalkmaya yeltendiğim ışıklar, yolumu derinden kazımış. Her inanç da her insan karanlığı zifiri yapmış. O inanç kelimesi bazen kimsesiz kalmış ve yine de inanmak istemiş, olacağından değil! Yaşamak zorunda olduğundan istemiş. Saatlerce dua edememiş de iki üç kelimesi arasına sığınmış. Yutkunmaya mecali yokken göz yaşlarına sığınmış. İnanç denizinde boğulmuş, yine cesedi kırgın sahillere itilmişti.
Gözümü açmaya üşenmiş, yine gün ışığı ona dokunmuş. Kafasını kuma gömmüş, açlık hissi arzularını uyandırmıştı. Adım atmaya korkarken, gökkuşağı gibi evren görünmüştü. Onlara yaklaşınca karanlığı kabul etmeyen renkler beni zifiriye itmişti. Yine sahte gülüşler günümü renklendirmişti. Yine davranış bozukluğu gibi dışlanmış, siyah rengi olduğum için istenmemiştim. Evren tüm gece karanlığa hayranken, onlar ise kıskanmış! Kimsesiz bırakmıştı. Işık yine oyununu oynamış, her yere girebilmişti. Sevgiye bir müddet doyduktan sonra sokağa atılmış gibi bırakılmışım. Yavaş yavaş çıkmaya çalıştıkça daha çok acıyla terk edilmişim. Herkes ben! Ben! Ben! Demiş! Kimse sen diyememiş! Herkes kendi menfaatleri üzerine kurulan dünyasında oynamış, sana hasret mutluluğu takdim etmişler. Biz varken sen mutlusun! Biz yokken sen hiçsin demişler. Halbuki dünya onların da değilmiş. Dünya o köşede zifiri de bıraktığınız insanda olmamış. Dünya siz olmadınız ki siz yok edin! Siz sadece oynatırsınız! Allah ise cezasını elbet verecekti! Her canlı bir umut ışığı olurken, size her şeyi yapan kişilere kapıyı inşa ettiniz! O kapı için bile malzemeleri ondan aldınız! Çaldınız! Ve en çok da sömürdünüz! Yıldızlar ve en çok evrene inanan insanları yenemezsiniz! Çünkü onların ilham perileri sizinkinden çok daha değerli olmuştu. Siz geçici renk cümbüşüne misafir olmuşsunuz! O ise tüm renklere dokunmuş, yine de karanlığa, yıldızlara ve evrene mahkum olmuştu.
Siz küçük bir yıldız olamazken, o ise bir yıldıza şiir yazmıştı. Siz ona ihanet ederken, o evrene ihanet etmişti. Belki de eksikti, belki de yanlış yaptı ama en azından sevdi! En azından onun için yaşadı. Size yaşamı o verirken, siz ise dünyasını karartma planları yaptınız! Bilmez misiniz! Herkes eşittir! Kötülük kimine küçük, kimine ağır gelir. En çok da kötülüğü az gelenlerden korkun! Çünkü en çok onlar sizi yıldırır!