Ruh bilimiyle ilgilenen bilim insanları, uzun yıllar boyunca insanların ruh sağlığını bozan faktörler içinde bilinçaltını hedef göstererek ele almışlardı, ama bu durum onların ruh sağlığını anlamakta yeterli gelmemekteydi. Sorulara tatmin edici cevaplar vermemekte veya her sorunun cevabı olmamaktaydı. Bilinçaltı ile ilgili uzun süren tedaviler, hem hastalar ve hastaların aileleri için hem de terapistler için çok yıpratıcı olmaktaydı. Uzun tedavi ve bilinçaltına inmek tedavinin yeteri kadar olumlu sonuçlar doğurmaması bu alandaki uzmanları başka arayışlara itmiş ve bunun sonucunda daha pratik ve daha kısa süreli bir anlayış ve tedavi geliştirilmiştir. Bu tedavi anlayışı düşüncelerin gücüne inanmakta ve bu düşünce gücünün yanlış yorumlanması ve algılanması sonucunda insanların ruh sağlığını bozduğunu fark etmişler. Biliş gücüne inanan terapi yaklaşımlarından biri de BDT’dir. BDT anlamak için ilk adım düşünceyi anlamaktan başlar.
Araştırmalara göre bir insanın zihninden günde yaklaşık olarak 10.000 düşünce geçer. 10.000 düşüncenin içinde yaklaşık olarak beş bin düşünce istemli (bilinçli) olarak geçerken beş bin düşünce ise istemsiz(bilinçsiz) düşünce olarak geçer. İnsanların istemli düşünceleri, bilinçli bir şekilde gerçekleştirebildiği düşünme biçimidir. Örneğin; mantık yürütme, planlama ve programlama, oluşturma, analiz etme, sentez yapma, deneyimle ve yaratma konusunda, günlük işlemlerini gerçekleştirirken istemli düşünce sistemini kullanırız. İstemli düşüncelerimiz geçmişi hatırlamamızda, geleceğe dair planlarımızda ve şu anın değerini bilmemizde ve anlamamızda bir araçtır. İstemsiz düşüncelerimiz ise anlık olarak beliriverir. İstemsiz düşünceler, planlama yapmadan anlık olarak var olabilen düşüncelerdir. Bu düşünceler insanın zihninden gelir ve geçer. Düşüncelerin anlık belirlemeleri insanın olayları ve durumları yorumlama biçimini etkiler.
İstemsiz düşünceler olumlu olabileceği gibi olumsuz olarak kendini göstermektedir. Olumsuz istemsiz düşünceler yıpratıcı ve yıkıcıdır. İnsanların durumları abartmasına, felaketleştirmesine, benzer durumları genellemesine neden olur. Bazı durumlarda istemsiz olumsuz düşünceler insanı o kadar güçlü olduğunu düşündürtür ki başka insanların düşüncelerini okuyabildiğine ve sanki geleceği sadece kendisinin görebildiğini inandırır. Bazen de o kadar güçsüz olduğuna inandırır ki en ufak girişim için bile yeterli olmadığına inandırır. Bu tür istemsiz olumsuz düşünceler insanın gün içinde mutsuz olmasına, strese girmesine, kaygı duymasına, öfkelenmesine, üzülmesine, kontrolünü kaybettiğini düşünmesine kaynaklık eden faktörlerin başından gelmektedir. İstemsiz olumsuz düşünceler insanın günlük yaşam kalitesi bozduğunu fark eden BDT terapistlerinin hedef noktasındadır. Bazı insanların istemsiz olumsuz düşüncelerinden etkilemeleri yaşam kalitesinden etkilenmezken bazı insanların ise günlük yaşamlarının gidişatını etkilemektedir.
Olayları ve durumları yorumla ve algılama biçimimiz bizim onlara karşı tutumunuzu etkilemektedir. Olumsuz istemsiz düşünceye sahip bazı insanları düşünme biçimi şu şekil olabilmektedir; ‘Beni kimse sevmez’ , ‘Öğretmenimden yardım istersem benim zayıf olduğumu düşünecektir.’ , ‘Hata yaparsam bu benim için dayanılmaz olacaktır.’ , ‘Zayıf olan insanlar yaşama tutunamaz.’ , ‘Herkes beni çirkin ve dayanılmaz olduğumu düşünecektir.’ gibi düşünme tarzı insanların herhangi bir kanıta dayandırmadan geliştirir. İstemsiz olumsuz düşüncenin günlük yaşamımızda kendisini fark ettirmeden varlığını sinsice sürdürmektedir ta ki bir insanın belli olay veya durumlara karşı ön yargısı tetiklenesiye kadar. Tetiklenen ön yargı insanın harekete geçmesini engelleyerek kendini soyutlamasına neden olur. Hayattan alınan zevkin önüne geçmektedir. Kendimizi koruduğunu düşündüğümüzü, düşündüğümüz her bir davranış insanlardan ve hayattan kendimizi soyutlamamıza neden olduğunu görmekteyiz.
Peki, bir insanın nasıl istemsiz olumsuz düşünceleri oluşur? Bu düşünme biçimi geçmiş yaşantılarımızda meydana gelen durum ve olaylar karşısında bir düşünme örüntüsü geliştiririz. Bu düşünme örüntüsü olay-durum karşısında takındığımız yanlış düşünme biçimiyle bağ kurarak anlamlı hale gelir. Çünkü o an için bizim kurtarıcımız olmuştur. Bu kurtarıcı düşünceler ‘öğrenilmiş çaresizlik’ ve ‘kendini gerçekleştiren kehanetle’ hayat boyu kendini kanıtlamış gibi düşünmemize ve yanlış bağlanmaların güçlü olduğunu düşünmemize neden olur. Yanlış bağlanmalar sayısı arttıkça bu düşünme örüntüsüne daha çok inanırız. Bu inanç bizim için artık hayata karşı takındığımız bir varsayım-tutum ve kurallar bütünü olmuştur. Hayatımıza yanlış bağlanan kurallı düşünme biçimi ile hayatımızı kontrol etmeye başlarız. Ve benzer durumlar karşımıza geldiğinde hemen devreye girer. Eskiyi hatırlayan düşünme örüntümüz kendini korumayı geçmişte öğrendiği devam ettirmeye çalışır. Devam ettirmeye çalıştığımız istemsiz olumsuz düşünce örüntüsü artık hayatımızın kalitesini bozmasına katlanamadığımız noktada ruh sağlığımız bozulmaya başlar.
İstemsiz olumsuz düşüncelere nasıl fark edebilir ve müdahale edebilir? Gün içinde kendimiz üzen, mutsuz hissettiren, öfkelendiren, strese sokan düşüncelerimizi yazarak başlayabiliriz. Gün içinde düşüncelerimizden genellikle kaçma eğilimi gösteririz. Fark etmek oldukça güç olabilir başlangıçta. Kısa ama devamlı alıştırmalarla beynimiz bu duruma alışkanlık gösterir ve hemen bizi uyarmaya başlayacaktır. Bize gelen uyarıları dikkate alarak düşünceleri ele almalı, doğruluğunu tartışmalıyız. Bu ilk adım, ama bunun büyük bir adım olduğu bilinmelidir. Olumsuz düşünmemiz, yeterince gerçekçi kanıtlar bulmak, o an inandığımız düşünce örüntülerinin doğru olup olmadıklarını fark etmemizde bize rehber olacaktır.
Son olarak düşünceleri yok edemeyiz ama onları alt edebiliriz. Eğer onlarla uzun uzun tartışmalara girersek galip gelmelerimizin sayısı yenilgilerimizden daha az olacaktır. Düşüncelerinize kavga etmeyi veya onlara körü körüne inanmayı bir kenara bırakarak onları mercek altına alın. Doğruluğunu tartışın, kanıtlara bakın, düşüncenin temelinde gerçek ne olabilir onu araştırın. Düşüncelerinizin size hükmetmesine izin vermeyin, siz onların kulu veya kölesi değilsiniz. Siz düşüncenizin bir parçası değilsiniz. Düşünceler sizin bir parçanız.