Mükemmellik içinde yaşamak sizce nedir?
Bir saniye önceki insan siz değilsiniz. Zerreleriniz her zaman yeniden doğuşa hazırlanıyor. Nefesiniz tazelenirken zihniniz, hayatınızdan daha hızlı akıyor. Kelimeler zihninizden de önce uyanıyor ve diyor ki; ‘‘Ben andan azadeyim.’’ Biz günleri saatlerde öğüttükçe diyor ki; ‘‘Ben zamandan ve mekândan fazlayım.’’ Gözümüzü dünya diye kapadıkça gökler konuşuyor; ‘‘Renklerimi görün, her an size yepyeni renkler sunmaktayım.’’
İçimizde neden bir hayret duygusu taşırız? Hayranlık ile yaşayarak zevk alabilmek mutlu olmak için yeterli midir? Mükemmelliği temsil eden nedir ve kimi gerçekten mutlu etmektedir?
Kusursuzluğun hayran bırakan tarafı bir ihtişam üzere akmasına mı bağlı? Yoksa bu kozmopolit yapıyı oluşturan mikro parçalarında mı saklı? Yaşarken mutlu olabilmek çok küçük ayrıntılarda gizli iken dışarıda mükemmelliği aramak neleri kaçırmamıza sebep olur? Bir arayışta kalmak her an önümüzde temaşa eden kâinatın eşsiz resmi geçidine bizi kör ve sağır ediyor adeta….
Böyle yorumlayınca sıklıkla tekrar eden ve ülfetle baktığımız muazzam sanat harikalarını bir koro hükmünde duymaya başladım. *Bize alışabilirsin ancak eksiksiz her mevsimde taptaze sana ikram edilişimizi gör. Güzelliğimizin yeniden doğuş senfonisiyle sana seslenişini dinle…*
Her şey kendi fıtratını icra ederken, gölgede kalan sanatının aslı Güneşini göstermeye hizmet eder.
Aynı perspektiften baktığımızda insan da bu kainat aynasında tüm ışık kırılmaları ve yansıyan görüntüleriyle kendindeki asıl Sanat Sahibini seyreder. İşte ruhumuza tanıdık gelen ve heyecan uyandıran sır budur.
Kabiliyetimizi aşan her türlü ihtişam ve devasa görüntüler bizim mükemmellik algımızı biçimlendirir. Halbuki her şey aslına rücu ederek bir orantı sağlar. Sizce yaşadığımız andan keyif almadıktan sonra hangi kusursuzluk bize mutluluk sunabilir?
Bilmek, düşünmek ve anlamaktan geçen temaşa sürecinde insan önce aklını, sonra hayal ufkunu keşfederken mükemmelliğe dair sırlanmış noktaları birer birer keşfeder.
Ve yaşam hayret makamındaki kişi için bu döngünün tamamlanmasıyla inkişaf etmeye başlar.
Bu ahengi yakalamak için bir çiçeğin toprak altında filizlendiği süreç ya da yağmur yüklü bulutların nefes aldıran ferahlığını okumak yeterlidir. Lisan-ı hal ile bizimle daima konuşan tabiat, hayatın gizemini bir bir aralar.
Tefekkür etmeyle genişleyen dünyaları keşfeden için, her an Beka ufkundan bir imkân sunar. İnsan kâinatın özü ve meyvesi olduğunu fark ettiğinde ise ona yasatılanların kendisi için en hayırlısı olduğunu anlar. Bu perspektif, asıl mükemmelliğin baktığında ne gördüğü ile şekillenen bir hazine olduğunu anlatır.
Kusurları mükemmelleştirme sanatı olarak bilinen, ‘‘Fing shui (Kintsugi)’’ sanatını oluşturan gizem de bir bakıma durup dikkat kesildiğimizde gördüğümüz en ince hayati kusurlarda saklı değil mi?
15. yüzyılda çıkmış olan Kintsugi Japonların kırık bir çaydanlığa altınsuyu ile yapıştırmaları yaşamın en ince noktalarından sızan; hüzün ve mutluluğun, azim ve yorgunluğun bir ahenk üzere oluşturduğu sanatla eşsiz ve benzersiz olmasının hikâyesini bize anlatır.
Her farkındalık ile hadiselerin en derinine, hazinenin kaynağına bizi ulaştırır. Ve bir kere mucizeyi fark eden için hayat bir daha aynı olmaz.
Bir metcezir içinde insan yaşam tuvaline sürekli yeni fırça darbeleri vurur. Ve her bir noktada bambaşka bir desen ortaya çıkar. İnsanın hayat sanatını oluşturan düşünceleri ve yaşamı da bu kadar farklıdır. Farklılık tüm zenginliğiyle kusur-mükemmellik zıtlığı harmonisini her an yeniden hatırlatır. Andrey Tarkovski ‘‘Dünya mükemmel olmadığı için sanat vardır’’ derken sizce mükemmellikten ne kastetmiş olabilir?
Sanat mükemmel midir veya mükemmel derken kastedilen nedir? İnsan sanatın güzelliğini savunurken, mükemmel olana ulaşmaya çalışırken mükemmel kalabilir mi?
Hatırayı diri tutan mekânlar, düşünceler ve kelimeler… Hayatın içine sızan ise hayrete tâbi manzaralar ve olaylar…
Olaylarla konuşarak hayatın içindeki mucizeleri fark edebiliyor muyuz? Her olağan akışta, her filizlenen çiçek tohumunda… Gözler önünde bir sanat, ardında ise bir SANATKAR. Hayretin canlandırdığı sıradanın zenginliği…
Ölmenin ise akıl almaz varlığı yaşamayı sıradanlaştırdığımız yerden çıkarıp anlam katar ve musibetlerin ördüğü ağların arasında ölmek ile yaşam flu bir perdede birleşir. Yeni rüzgarlar yeni korkuların buharından üfler. Her yorumla zenginleşerek yenilenen dünya kendini yeniden anlatır.
Her birimiz mükemmelliği dışarda aramaktan vazgeçtiğimizde ona ulaşırız. Peki siz yaşarken güzelliklerin ne kadar farkında olmayı seçiyorsunuz!?