Türk Musikisinin ünlü bestekârı Osman Nihat Akın’ın “Bir ihtimal daha var, o da ölmek mi dersin” eserini bilmeyen yoktur. Uzun yıllardır her dinlediğimizde bizi büyük bir duygu seline sokan bu güzel eserin kendi duygu yoğunluğunun yanında bize aktarmak istediği başka mesajlarının da olabileceğini hiç düşündük mü acaba?
Eserin bir aşkı anlattığı, sevdiği ve âşık olduğu kişiye yönelik duygularını ifade ettiği ve çektiği ıstırabı anlatmaya çalıştığı aşikâr. Bestecimiz bu duyguyu eserinde o kadar güzel bir şekilde işlemiş ki bunu hissetmemek mümkün değil.
Ancak bu eserde anlatılmak istenen şeyin sadece karşı cinse hissedilen aşk acısının olduğu düşüncesinden biraz sıyrılıp başka bir mesaj verip vermediğini, daha doğrusu bu eserden çıkarabileceğimiz başka manaların olup olmadığını şöyle bir düşündüğümüzde, çok daha fazla şey anlattığı muhakkaktır.
İnsanın yaşamı boyunca yapıp ettiklerini gözümüzün önüne getirdiğimizde hayatı boyunca farklı mücadeleler ve bunun sonucunda da farklı sonuçlarla karşı karşıya kalmış olduğunu görmekteyiz.
İnsanoğlunun bu yaşam mücadelesi bazen istediği gibi mutlu ve başarılı sonlarla bazen de istemediği ölçüde mutsuz ve kötü sonlarla sonuçlanabilmektedir.
İnsanı mutlu eden ve mücadele verilen şey uğruna verilen emeğin karşılığının alındığı durumlarda bunun tadını çıkarmak dışında bir şey yapmak zaten beklenemez. Ama uzun süre mücadele edilmesine rağmen farklı nedenlerden dolayı amaca ulaşılamadığında insanın yaşama dair enerjisinde bir gerileme olabiliyor.
İşte tam da burada şunu dememiz bizi ayakta tutabilir mi diye bir soru soralım isterseniz.
Evet, hayattaki bu konuyla ilgili mücadelemizde başarısız olduk ve bunu kabul ediyorum ama bu sonucu değiştirecek “bir ihtimal daha var mı?”
Bu soru ümidimizin tam da tükenmek üzereyken yeniden yeşermesine neden olmaz mı dersiniz?
Nasıl mı?
Şu kısa hikâyeyi okuyup konuyu daha iyi anlayalım isterseniz.
Pers Krallığının dünyada hüküm sürdüğü dönemde iki tutuklu, işledikleri cezadan ötürü ölüme mahkûm edilirler. Bu karar onları dehşete düşürür ama yapacak bir şey yoktur. Karar kesindir ve uygulanacaktır.
İdamın yapılacağı günün bir gün öncesinde bu iki mahkûm tutuklu oldukları zindanlarında birbirleriyle konuşurlar. Mahkûmlardan biri:
“Ne yapacağız, ben ölmek istemiyorum ama yarın son günüm ve ben buna dayanamıyorum” der.
Diğer mahkûm daha sakin olmasına rağmen idam edilecek olmanın stresini yine de yaşamaktadır.
“Ne yapabileceğimizi bilmiyorum ama bir yolunu bulup bu idamdan kurtulmamız gerekir. Yarına kadar ikimiz de düşünelim ve ne pahasına olursa olsun bu kararın uygulanmasını engelleyelim.” der
Ancak bunun kolay olmadığını ikisi de bilmektedir. Zira kararı veren kişi o dönemin en kuvvetli hükümdarıdır. Verdiği kararın uygulanmaması görülmemiştir.
Mahkûmlar sabaha kadar uyumadan ne yapabileceklerine dair düşünürler ve bu psikolojiyle sabahı bulurlar.
Sabaha doğru mahkûmlardan birinin aklına bir fikir gelir ve diğerine şöyle der:
“Bak şimdi aklıma çok güzel fikir geldi. Bizi idam sehpasına çıkardıklarında muhakkak son isteğimizi soracaklar. Sen hiçbir şey söyleme ve sadece benim dediklerimi teyit et yeter. Bu sayede ikimizi de ölümden kurtarabilirim.” der.
Görevliler, onları son yolculuklarına çıkarmak için zindana geldiklerinde ikisinin de heyecanı çok fazladır ve biraz sonra planlarının işe yarayıp yaramayacağına dair yüksek derecede kaygı taşırlar.
Nihayet mahkûmlar Pers Kralının huzuruna gelir ve kral biraz sonra idam ettireceği bu mahkûmlara son isteklerinin olup olmadığını sorar. Zira ritüeller gereği mahkûmlar idam edilecek olsalar dahi onlara son isteklerinin sorulması ve bunun imkân dâhilinde yerine getirilmesi geleneksel gerekliliklerdendir.
Mahkûmlardan biri konuşmaya başlar:
“Saygı değer kralım, işlediğimiz suçu kabul ediyor ve verdiğiniz cezaya da boyun eğiyoruz. Ancak bizi affeder ve canımızı bağışlarsanız arkadaşımla birlikte şu gördüğünüz muhteşem atınıza bir yıl içerisinde uçmayı öğreteceğiz. Bunu başaramazsak her türlü cezanıza boynumuz kıldan incedir” diye konuşur.
Buna tanıklık eden herkes gibi Pers kralının şaşkın bakışları arasında verilen bu vaat oradakilerin ve Pers Kralının aklını oldukça karıştırmıştır. Verilen vaat gerçek üstüdür ve yapılması imkânsızdır. Ama Pers Kralı, bu adamın başka güçleri mi var diye düşünüp şöyle der:
“Şuan kadar duyduğum en saçma şey buydu. Atıma nasıl uçmayı öğreteceksin çok merak ediyorum. Bunun imkânsız olduğunu düşünmeme rağmen sana bu süreyi vereceğim ama bunu başaramazsan çok acı ve can yakan bir ölüm sizi bekliyor olacak bunu bilesiniz” der.
Diğer mahkûm hiçbir şey demeden şaşkınlıkla olanları izlemektedir. Olanlara hiçbir anlam veremez. Ayrıca kurtulmaları için ifade edilen bu fikrin çok anlamsız olduğunu kendisi de bilmektedir. Zira hiç kimsenin bir ata uçmayı öğretemeyeceğini o da biliyordur. Açıkçası büyük bir hayal kırıklığı içindedir ama söylenildiği gibi hiçbir kelime ifade etmeden susmaya devam eder.
Kralın bu tehditlerle dolu konuşmasından sonra fikri ortaya atan mahkûm:
“Elbette kralım siz nasıl dilerseniz biz buna hazırız. Atınıza uçmayı öğreteceğiz. Ama bunu başaramadığımızda sizin her türlü cezanızı kabul ediyoruz” diyerek arkadaşı ile birlikte kralın huzurundan çekilirler.
Arkadaşının bu saçma sapan fikri karşısında çok sinirlenen diğer mahkûm yalnız oldukları bir ortamda arkadaşının yakasına yapışıp hesap sorar gibi konuşmaya başlar.
“Ben bu dünyada senin kadar aptalını görmedim. Dün gece harika bir fikrim var deyip bizi bu beladan kurtaracağını söylemiştin. Bu sabah ise krala, asla başaramayacağımız bir vaatte bulunup bizi yeniden idam sehpasına koymalarına neden olacaksın. Bu ne biçim bir fikir. Bu vaadi vererek neyi hedefledin ve ne umuyorsun anlamış değilim” diyerek arkadaşına yüklenir.
Fikri ortaya atan mahkûm bu konuda çok sakindir. Yakasını arkadaşının ellerinden kurtardıktan sonra sakin bir şekilde bir yere oturur ve anlatmaya başlar.
“İşlediğimiz suç çok net ve cezası da ölüm dışında başka bir şey değil. Bugün bizi ölümden kurtaracak yegâne çare buydu. Öncelikle şunu söylemeliyim. Hala hayattayız ve bu bile bana göre büyük bir başarı.”
“Atın uçması konusuna gelirsek. Ben de bu atın bir yıl içinde hiçbir şekilde uçamayacağını biliyorum. Ama ifade ettiğimiz bu vaat nedeniyle en az bir yıl kazandık ve bu bir yıl içerisinde bir sürü ihtimal gerçekleşebilir.”
Neler mi olabilir?
- Kral bu bir yıl içerisinde ölebilir ve biz bu şekilde vaadimizi yerine getirmek zorunda kalmayız.
- At ölebilir ve yine uçmayı öğreteceğim herhangi bir şey kalmadığı için yine idamdan kurtulabiliriz.
- Bizler doğal yoldan ölebiliriz. Bu şekilde idam edilerek ölmekten daha kabul edilebilir bir ölüm olur.
- Veya gerçekten de ata uçmayı öğretebilirim.
“Yani bugün pisipisine ölmektense ölümü erteleyip farklı ihtimallerin olduğu bir hayata devam edebiliriz.”
Bu konuşmadan sonra sakinleşen diğer mahkûm daha sağlıklı düşündüğünde arkadaşının mantıklı bir karar verdiğini ve belki de kendilerini sonsuza kadar idam edilmelerini engelleyecek bir fikir ortaya attığını kabul etmiştir.
Umudunu kaybetme… Her zaman için bir ihtimal daha vardır…