Yazıma hangi başlığı koysam diye baya bi düşündüm. Bunun üzerine söylenecek o kadar çok şey var ki! “Yaşam Mücadelesi, Hayat Koşturmacası, Dünya Telaşesi”…
Sabah uyandığımız andan itibaren kendimizi yoğun bir koşturmanın içerisinde buluyoruz. Cinsiyet, yaş ayrımı olmaksızın bu hepimiz için geçerli bir durum. Beyler hayatının büyük bir kısmını iş yaşamına ayırırken; kadınlar hem iş, hem ev, hem de çocuklara vakit ayırıyorlar (bazı istisnalar haricinde). Bunlarla birlikte siyasi parti, vakıf gibi gönüllülük hareketlerine katılımları da eklersek hayat tam bir hızlı çekime dönüşüyor.
Mayıs ve haziranda, iki aylık bir sürede öğretmenlik yaptım. Okulum, evden 26 kilometre uzaktaydı ve ancak iki araçla varılıyordu. Tek vasıta ile gittiğim günlerde 3 kilometre de yürüyordum ve Ramazan ayıydı. Başlarda: “Nasıl olsa kısa süre, çabucak geçer” diye düşündüm fakat yolun uzak olması, oruçlu olmam, okuldaki çalışmalarım ve üzerine siyasi partimizin iftar programları ve toplantıları da eklenince iyice yorgun düştüm.
Eve gelince ertesi gün giyeceğim kıyafetleri ütülüyor, camiye gitmediysek teravihi kılıyor ve hemen uyuyordum. Çünkü sahurdan sonra uyumuyor, işe gitmek için yollara düşüyordum. Yoğun, yorgun ama bereketli, feyizli ve bol dua alarak geçirdiğimiz Ramazan, benim için unutulmazlar arasına girmişti. Ramazandan sonra okul ve siyasi işler haricinde evin işlerine de ağırlık vermeliydim. Temizliği, çamaşırı, ütüsü, yemeği, bulaşığı, çöpü, faturası, alışverişi, hepsi benim sorumluluğumdaydı. Bunların yanında bir yazar olarak okumam ve yazmam da gerekiyordu.
Bunca yoğunluğa rağmen hayatımda bir eksiklik hissediyordum. Ailemle ve dostlarımla bir araya gelemiyor, kahve eşliğinde sohbet edip birbirimizin gözlerinin içine bakamıyorduk. Çünkü hepimiz o kadar meşguldük ki! Evet çalışıp rızkını kazanmak, memleket için, insanlar için faydalı şeyler yapmak, hayır dua almak en güzel şeyler. Çalışanı, koşturanı Allah da Peygamber de sever lakin bu dar-ı dünyada birbirimizi de ihmal etmememiz gerek.
Haftanın bir gününde, gündüzleri pek mümkün olmasa da akşamları ailemizle, dostlarımızla mutlaka bir araya gelip hasbihal etmemiz elzem. Büyüklerimiz de çok yoğunlarmış fakat onları en azından engelleyen akıllı telefonlar yoktu. Yaz ya da kış geceleri mutlaka buluşurlardı. Bizler, buluşsak bile telefondan başımızı kaldırıp birbirimizin gözlerine bakamadan, birbirimizi kucaklayamadan, derin muhabbetlere giremeden ayrılıyoruz. Maalesef modern köleliğe kendimizi kaptırmış gidiyoruz…
Süpersin neşem
Çok teşekkür ederim Nesrin’cim.