Bir Not

Meltem Tuncay 462 Görüntüleme Yorum ekle
3 Dak. Okuma

Gökyüzünde sisli bir hava vardı. Güneş bulutların ardına saklanmış, sanki birilerine darılmışçasına sessizce içine kapanmıştı. Genç kız, bir iç geçirip balkonundan içeri geçti. Balkonunu çok severdi çünkü orayı kendi elleriyle düzenlemiş her yeri çiçeklerle donatmıştı. Dışarıdan bile dikkat çeken bu balkon küçük bir bahçeyi andırıyordu. Renk renk çiçekler ve saksıdaki sebzeleriyle orası ayrı bir dünyaydı genç kız için. Eve girince içinde kötü bir his olduğunu söyledi annesine. “Hayır, kötü bir şey olmayacak” dedi annesi. Odasına geçince yatağına uzandı genç kız. Bir kağıt kalem aldı eline. Şunları yazdı tek seferde.

“Okyanusun ortasında tek başıma çırpınıyormuş gibi hissediyorum. Yapayalnız, okyanusun derinliklerinde boğuluyorum adeta. Yaşamak çok ağır geliyor bana. Çok az kaldı dayanamıyorum yalnızlığa. Kaçacak yerim yok, mahkumum boğulmaya.”

Boğulan bir balık diye düşündü. Kendisine uyan durum buydu. Kendisi okyanusta boğulan bir balıktı. Elindekileri masasına koyup çiçeklerinin yanına gitmeye karar verdi. Balkonuna adım attığında orası artık kendi balkonu değil, okyanusun derinlikleriydi. Hayal mi görüyordu yoksa bu bir rüya mıydı? Balkonunun manzarası artık deniz canlılarından ibaretti. Kendisini bıraktı derin suların akışına. Artık yüzüyordu suyun içinde, balıkların yanında. Saatlerce yüzdü, yüzdü, yüzdü. Çeşit çeşit balıklarla dans etti, farklı canlılarla tanıştı. Serin suyun pürüzsüz dokusunu hissetti. Ne de güzeldi suyun altında nefes almak, özgürce dolaşmak. Artık boğuluyormuş gibi hissetmiyordu aksine nefes alabildiğini fark etti. Gözlerini kapatıp gezinirken batık eski bir gemi gördü. İçine bakmak istedi, içinde kıpır kıpır bir heyecan vardı. Korkuyla karışık heyecanıyla birlikte gemiye doğru yüzdü. Kırık pencerelerden birinin içinden usulca geminin içine girdi. Konuşsa aniden birisi çıkacakmış hissi geldiği için nefesini tutarak yüzdü. Her şey o kadar canlı duruyordu ki sanki ışıklar birden yanacak ve insanlar gelip dans etmeye başlayacaktı. Koltuklar yıpranmış, camlar kırılmış, her tarafı yosun kaplamıştı. Canlıydı ama bir o kadar da cansızdı. Renksiz, nefessiz, yalnız. Birden kendisini kötü hissetti. Duvarlar küçülmeye başlamış ve kendisini yutmaya hazırlanıyormuş gibi hissetti. Kaçmak istedi fakat hareket edemedi. İçerisi gittikçe karanlıklaşıyordu. İçerideki hava azalmış nefes alamıyormuş gibi tıkanmaya başladı. Yalnızdı. O sırada bir ses duydu. Okyanus sanki sallanıyordu. Neler oluyordu? Görüşü gittikçe bulanıklaşmaya başladı. Ses yükseldi. Neler oluyordu? Arkadan tatlı bir ses duydu. “Hoşça kal minik balık. Asla yalnız değilsin.”

Bir ışık parlaklığını arttırarak aydınlatmıştı her yeri. Artık nefes alabiliyor, korkmuyordu. Genç kız gözlerini açtığında hava kararmıştı, küçük kardeşi de yanında duruyordu. Yatağının kenarındaki kağıtta yazdığı bir notu çekmecesine kaldırdı. Kardeşine doğru gülümsedi ve tekrarladı: Asla yalnız değilsin minik balık.

Bu İçeriği Paylaş
Bağlantılar:
Yazar
Yorum yap

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Exit mobile version