Bu, bir tablonun oluşum hikayesidir.
Aslında “hayat bulma” hikayesi de diyebiliriz.
Bir tablonun meydana gelmesi, çok uzun bir yolculuktur ama çoğumuz bunu bilmeyiz.
Sanatın birçok dalında çeşit çeşit sergiler olur. Sergilenen eserlerin önünde, ilgi alanımıza göre, onlara bakarız. Günler, hatta aylar süren bir çalışmaya ayırdığımız zaman, birkaç dakikadan öteye pek de geçemez.
Kaligrafi sanatına gönül vermiş birisi olarak bugün sizlerle bir tablonun yolculuk hikayesini paylaşmak istedim.
Bu yolculuk, hangi söz ya da hangi şiiri yazacağımızı bulmakla başlar. İşin en kolay kısmı gibi görünse de aslında en zor kısmıdır. Çünkü yazacağınız şiir önce kendi ruhunuza hitap etmelidir. Kalbinize dokunmayan bir şiir mutlaka yolda kalır ve tablo olamaz.
Bu yüzden seçmek en zor olanıdır. Elinizde telefon saatlerce şiirlere dalıp gidersiniz. O kadar çok söz okursunuz ki (aslında bilmeden) ruhunuzu ve kalbinizi şifalandırırsınız.
Belki yazacağınız tek bir şiirdir ama ruhunuza binlerce şiir yazarsınız. Kalbiniz okuduğunuz her bir şiirle her geçen gün daha da güzelleşir. Okuduğunuz her söz yüreğinizin bamteline dokunur. İyileşirsiniz…
Bu kısmı geçip kalbinize dokunan şiiri bulduktan sonrasına gidelim.
Şiirin çıktısını alır ya da elinizle kağıda yazarsınız. Böylece birinci demo ile yolda adım atmaya başlanmış olur.
(Birkaç yerden kontrol etmek kesinlikle şarttır. Yazımda ve kelimelerde yanlışlık olan sitelerden alınırsa tüm emekler boşa gider. 🙂 )
Şiirin tamamını gözünüzün önüne koyup başlarsınız düşünmeye: Hangi yazı karakteri ve hangi kalem? Biraz hayal gücünüzü kullanmanız gerekecektir. Yazı karakterlerinden hangisiyle yazılırsa bu şiire yakışır? Doğru kalem ve yazı karakterleri seçimi çok önemlidir. Doğru karar, özenle seçilmiş bir elbise gibi üstüne oturacaktır.
Copperplate, İtalik, Uncial, Fraktur, Burch… Ve daha birçok yazı karakteri vardır. Bir tabloda bazen birkaç farklı karakterde yazılabilir. Bunun için hangi satırda hangi karakterin kullanılacağı belirlemek çok önemlidir.
Renkler hayatın gülen yüzüdür. Çiçeklere, denize ve gökyüzüne bakınca kendiliğinden gülümsemem belki de bundandır. Şiirimizin ve yazı karakterine uygun rengi seçmek de işte bu yüzden çok önemlidir. Zemin vazifesi gören fon kağıdı üzerine uygun mürekkep rengi seçilir.
Tablolar da (50 cm x 70 cm) veya (50 cm x 35 cm) ölçüleri tercih edilir. Bu ölçülerdeki fon kağıtlarına başlanır yazmaya… demeyi çok isterdim. 🙂
Yazmadan önce yapılacak bir iş daha kalmıştır. Bu yolculukta cetvel ve açı ölçer, kaligrafların en iyi arkadaşı olmuştur.
Yazacağımız yazı karakterine ve uç ölçülerine göre yazımızın boyutu değişir. Her uçla belli cm’de yazılar yazabiliriz. Yani anlayacağınız, matematik hesaplarında iyi olmamız gerekiyor. İyi bir tablo ortaya çıkarabilmek için. 🙂
Kullandığı kaleme göre, iki cm yanlış bir ölçü, tüm emekleri boşa çıkarabilir.
Fon kağıdına ölçüleri çizmek çok vakit alan bir iştir. Bazen o kadar zaman alır ki yazmayı başka bir güne bırakmak gerekir. Çizmek zor olduğu gibi tüm yazı tamamlandıktan sonra bir de bunları silmek gerekir. Bu silme işleminde kağıt yırtılabilir. Mürekkep kurumamış ise dağılabilir. (Bu benim başıma çok gelmiştir.)
Ya başka görünmez kazalara ne demeli?
Şiirin sonuna gelip aynı kelimeyi tekrar yazmak ve bir çığlık sesi…
Üzerine bilmeden bir damla suyun gelmesi ve “yaaaa” sesi…
Ele değmiş bir mürekkebi fark etmeden kağıda leke yapmak ve “olamaz” sesi…
Bazen bu küçücük hatalar her şeyin tekrarına sebep olur. Tekrarlar ve tekrarlar… 4. demo, 5. demo…
Sabrın ve azmin en güzel örneklerini kaligrafi atölyelerinde görmek mümkündür. Başlangıçta sadece bir kağıt vardır. Mürekkepler ve kalemler. Yol, nereye kadar onları götürür bilemem. Bir kazayla yitip gider mi? Ya da yolculuğuna sonuna kadar götürür mü?
Ta ki bir duvara çerçeve ile asılana kadar.
Kim bilir?
Bizzat yaşıyorum.. Teşekkürler