İlk doğduğumuz an takvim yapraklarını dökmeye başlar… Yıllar, mevsimin sonbaharı ile başlar, kışın sert rüzgarları ile devam eder, yazın sıcağı ile son bulur.
Her yıl değişmez bazı şeyler olur. Takvim yaprakları, özel günleri, bayramları hatırlatır bizlere. Bir şey değişir takvim yapraklarında: Geçen yıllar…
Yıllar geçtikçe kaybolan hayat… O hayatın ardından üzüntüler, kederler yerini alır. Yeri doldurulamayacak, yüreğimizde ayrı bir yere sahip olan hayatlar, yaşantımızdan çıkar.
Daha kaç takvim yaprağını dökecek? Daha kaç ömür giden yıllara elveda diyeceğiz? Gelen yıllara “Merhaba, hoş geldin, umudunla, güzelliğinle, sevginle gel,” dileklerinde bulunup, yaşama tutunacağız…
Bilmiyorum! Bildiğim, sadece gelen yıldan bir beklentim olması.
Hayat, hiç yaşanmamışçasına kısa gelir.
Geçen zamanı durdurmak, ardında bıraktığı izlere dalmak, sonrasında “Bunca yıl nasıl geçti?” diye düşünüp dururuz…
Geçen yıl deriz, giden yaşama. Geçmişin yükünü geride bırakıp, yeni bir yılı karşılamak. Geçen yılların değerini, gittiğinde anlarız…
Güle güle eski yıl… Bize yaşattığın acı günler bir daha gelmesin. Bize yaşattığın güzellik ve sevinç devam etsin…
Yeni bir yıl geldi. Umuduyla, sevinciyle, müjdeleriyle güzel haberler getirsin… Gözyaşları tebessüme, yürek sevgiye dönüşsün…
Hoş geldin yeni takvim yılı. Hoş geldin huzurun ve hayallerini gerçekleştireceklerin yılı…
Hoş gel, sefa gel, bizlere mutluluk ver…
İyi yıllar.