Tarih 1957’yi gösterdiğinde Batı Almanya’dan tüm Dünya’ya yayılacak bir utancı seyredecekti insanlık. Üstelik bu vahamet bebeklerde görülecek, hayatlarını etkileyecek hatta akıl hastanelerine bile yatmalarına neden olacaktı. O zaman Contergan ilacı ile tanışın!
O dönemde Almanya’daki ‘Chemie Grünenthal’ ilaç firması, bağışıklık sistemini baskılayan ya da aktive eden, aynı zamanda hamile bayanların sıkça yaşadığı mide bulantısı, stres ve uyku problemlerini ortadan kaldıran mucizevi(!) bir ilaç üretti. İlaç piyasaya sürülmeden bir takım testlere tabi tutuldu. Ancak sınavı tam anlamıyla geçemedi. Çünkü hayvanlar üzerinde yapılan deneylerde toksit bulgular elde edildi. İlacın yan etkileri üzerinde de ciddiyetle durulmadı. Tüm eksikliklerine rağmen ilaç firması Contergan’ın piyasaya sürülmesinden yanaydı. Üstelik hamile kadınlar, anne ve çocuklar için güvenilir olduğunu da ilaç prospektüsüne ekleyerek!
İlaç piyasaya çıktıktan sonra hamile kadınlar doktor tavsiyesi ile kullandıkları bulantı önleyici Contergan’ı çok sevdi. İlaç bulantı ve kusmayı önlemek bir yana, hamilelik döneminin çok rahat geçmesini de sağlıyordu. Kısa sürede ilacın namı o kadar yayıldı ki, Avustralya’ya kadar kıtalar arası dağıtıma çıktı. Hem firma, hem ilacı kullananlar çok memnundu. Ancak 90.000’den fazla düşük vakası yaşanınca, insanlar ilaçtan şüphe duymaya başladı. Ama asıl acı gerçek doğumdan sonra ortaya çıkacaktı. Nitekim dünyaya gelen 10.000’den fazla bebek, anormal bir görünüşe sahipti. Bebeklerin kolları ve bacakları normalden çok daha kısaydı hatta bazılarında hiç gelişmemişti. Yüzgeç benzeri kol ve bacaklarla kendini gösteren bu hastalık yani ‘Fakomeli’, o dönem pek çok bebeğin ortak kaderi oldu. Korku filmlerindeki kostümleri andıran ve maalesef hayatları boyunca giymek ya da kullanmak zorunda oldukları özel ekipmanlar, vücutlarının kalan kısmını oluşturmuştu. Bu sendroma yakalanmayan diğer bebeklerde ise; körlük, sağırlık, tam gelişmemiş parmaklar, kalpte, böbreklerde, sinirlerde deformasyonlar görülmekteydi. İşin diğer trajik tarafı ise, bu çocukların henüz 6 yaşlarındayken akıl hastanelerine yatırılmaları! Çünkü hastalık hakkında teşhis koyulamıyordu ve bilinç çok düşüktü. Çocukların zihinsel yönden sağlıklı olmalarına karşı, akıl hastanesindeki diğer hastalarla aynı ortamı paylaşmaları ve aynı tedavi usullerine maruz bırakılmaları ise gerçekten insanın kanını çeken cinsten…
Bu kadar trajedi yüzünden halk, çok ciddi bir ayaklanma gerçekleştirerek ilacın piyasadan toplatılmasını istedi. Ancak ilaç şirketi yapılan onca şikayete karşı üç maymunu oynadı ve suçlamaları reddetti. Amma velakin yapılan baskı o kadar çoktu ki, Grünenthal firması daha fazla dayanamadı ve ilacı piyasadan toplatmak zorunda kaldı. Yıllar sonra ise kuru bir özür ile hatalarını kabul ettiklerini basın önünde ilan ettiler. Aynı zamanda 100 milyon Mark tazminat ödemeye mahkum edildiler. Şu bir gerçek ki, ne bu özür ne de tazminat, bir nesli sosyal ve psikolojik olarak ne kadar menfi etkilediği gerçeğini değiştiremedi, değiştiremez…
Şimdi ilginç bir bilgi. Fakomeli vakası bütün Dünyayı az ya da çok etkilemesine rağmen sadece 1 ülkede bu korkunç ilaç satılmadı ve bu facia hiç görülmedi. Türkiye! Burada Ordinaryus Profesör Süreyya Tahsin Aygün’ ü rahmetle anmak gerekir. Çünkü bu ilaç Türkiye’ye getirilmek istendiğinde, Aygün Sağlık Bakanlığını ilacın yan etkilerine karşı uyarmış ve ilacın girişini engellemiş, bu sayede pek çok hayatın sönmesini önlemiştir.
Grünenthal firması, bu rezalete sebep olduğu halde, bugün hala varlığını sürdüren dev bir şirket. Thalidomide mağduru pek çok aile ise, çocuklarını anmak ve bu utancı unutturmamak için şirketi sık sık ziyaret ediyor. Tazminat davaları ise pek çok ülkede hala devam etmekte… Biz ise bu faciadan yakayı sıyırmış olsak da, kanser gibi pek çok hastalığa da ev sahipliği yapıyoruz. Sonumuz hayrolsun! Herkese sağlıklı günler dilerim.