Bir Yaştan Sonra

Adem Tanışman 595 Görüntüleme Yorum ekle
3 Dak. Okuma

Bir karışığım bu sabah…

Akıllara zarar bir durgunluk, aklımı aşan sorular, nerede, nasıl başladığımı, niçin doğup neden öleceğimi bilemediğim bir dönüm çizgisi…

Hiçbir zaman bu kadar yarınımı sorgulamamıştım ve bu kadar aklımdan vurulmamıştım kendi içimde doğan, kendi aklımın anlam veremediği cevapsız sorulara.

Büyümek midir bunun adı, yoksa akıl karışıklığı mı? İçimde başka biri mi var yoksa? Neden, nasıl, nereye gideceğimi bilmeden çıktığım şu dünya serüveninde tüm soruları ben üretiyor olamam. Bu kadar acımasız olur mu insan hiç kendisine?

Madem yarınım sürprizlerle dolu ve geçmiş elimden çıkıp gitti, bu günün sonu meçhul, varlığımdan ne kadar söz edebilirim? Ya da insanlar ne kadar emin gelecekten ki, birinin hayatına dokuna bilir? Bazen acımasız bir işkence gibi, bazen sır gibi, bazen de koca bir hiç…

Herkes bir başkasının sınavı mı yoksa, herkes herkese bir hiç mi?

Ölümün bu kadar göz göre göre yaşandığı ve bu kadar göz ardı edildiği bir dünyada, yaşanılan her şey, yeni bir sahne yaşanması adına, bize unutturuluyor mu acaba?

Sanki birileri, bu sahne bitti, sıradaki sinema sahnesi için hamleni yap der gibi…

Kimine içten samimi bir sıcaklık duyarken, kimi insan bize düşman misali bir soğuklukta. Kimi gözbebeğimiz, kimi dostumuz, kimi sırdaşımız, kimi yoldaşımız… En tuhafı da, AŞK’ımız…

İnsanın bir ruhunun varlığını, korkusuzluğu, imkansızlığı, savaşmayı, vazgeçmemeyi, ölümden sonra hakiki varlığı, insanda insan ötesi duyguları olduğunu öğreten aşkımız…

İnsan bir gen diziliminden oluşmakta. Kollar, bacaklar, kalp, göz ve diğer organla. Hepsi de hiç görevini ihmal etmeden yapmakta. Peki ya duygular hangi gen diziliminin bir parçası…

Dünya ve gezegenler uzay boşluğunda uçmakta, onlar hangi gen diziliminin kurbanı?

Varlığın başlangıç oluşumu nerde kopmakta?

Eğer varlık denen kavram, tesadüf diye bir oluşumun içinde kendiliğinden var olmamışsa, karanlık zifirisi kendiliğinden bir ışık saçmamış ve karanlığın yok olması ile varlık kendiliğinden var olup, uzay boşluğunu, galaksileri, gezegenler, yıldızları ve dünyaları oluşturmamışsa, varlık koca bir hiç, hiçlik koca bir hakikatın varlığıyla var olup anlam kazanmıştır.

İnsan zevkleri, istekleri, arzuları, korku ve endişelerini belli bir zaman sonra yok ettiğinde, koca bir şüphenin içine girmekte; “Hakiki Varlık”. Bunun doğurduğu korku sonunda yeni bir şüphenin içinde kaybolmakta; “Hakiki Yokluk”.

Doğum bir başlangıç mı, ölüm bir son mu?

İşin aslına bakıldığında, doğum insanın belirsizliği ve insan hakikatinin açığa çıkması için bir son, ölüm insanın gerçek kimliği ile ruhunun yaşaması için bir başlangıç…

Nerede, nasıl yaşayacağına karar verme serüvenin içine hapsolmuş koca bir filim sahnesi: Dünya!!!

Bu İçeriği Paylaş
Bağlantılar:
Yazar & Şair
Yorum yap

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Exit mobile version