Bir Yolcu

Zübeyde Asya 2.5b Görüntüleme 7 Yorum
2 Dak. Okuma

Giderek uzaklaşıyor yüreğimiz en yakınlarımızdan. Giderek başkalaşıyor insancıl yanımız. İçimizde daha önce atamadığımız adımların, çıkaramadığımız fırtınaların kaosu yaşanıyor.  Derinlerden asî hırçın bir dalga misali dilimizin kıyısına hoyratça vuruyor hayat boyu susturduklarımız… Bir soğuk yele dönüşüyor tüm kızgınlıklarımız, tek bir dokunuşuyla; bütün tabularımızı, sağlam duvarlarımızı yıkıveriyor.

Henüz görülmemiş günlerimizin tertemiz sayfalarını birileri hoyratça karalayamasın diye yırtıp paramparça ediyoruz. Şimdi üstün cesaret madalyalı bir zamanlar çekingen, saygılı ve tutuk sözcüklerimiz. Değersizleştiren tüm değer yargılarını pervasızca kestirip atıyoruz.  Artık kimse zapt edemez harflerimizi “her şeyimsin” deyip  her an yok sayanları teker teker vurmaya gidiyorlar. Süslü sözcüklerimiz bile ezber bozdu  o çok sesli koroya katılıyorlar nakarat nakarat; “Madem duymadı şimdiye kadar kulaklarınız, artık bizi unutunuz!.. Artık bizi unutunuz!..”

Oysa bu vakte kadar onlar da kadir kıymet bilmezliklerini maskeleyip serseri bir kurşun gibi gelip bizi bulmuştular, gelip bizi vurmuştular. Ruhumuzun derinliklerine gömülen tohumlar zehirli sarmaşık olup boy vermiştiler. Uzanıp nefesimize bir çığlık hâlinde, tam çıkış noktasında isyanlarımızın sesini kesmiştiler.

“Umut, bir yolun dönemecinde var hızla koşarken, birden yetişen kurşunla yere serili vermekti…” (Albert Camus)

Kaç kere devrildik, bize hitap etmeyen öznesiz cümlelerden kalbimize tonlarca yük edinip.

Yüreğimizin eşiğini geçene kadar içimizde adım adım birikti mesafeler.. Üstelik, boşu boşuna ölüp giden zamanın külleri arasında savrulan kaybolan bizdik, yollar değil…

Evet, yanlış yollar gittik milyon kere, milyon kere hatalar ve yine döndük kendimize aynı yollardan.

Bize kimse iyi gelmedi, biz hep kendi kendimizi iyi ettik.

Sahip olduğumuz bir hayat vardı o da kırık bir bardaktı, içmek zorundaydık suyunu… İnsan neden bekletir kendini? Kendisine herkesten çok onun ihtiyacı varken. Neden oyalar durur içindeki çocuğu? İç huzurumuz tek seferde, tek bir yüzleşmeyle kaçsaydı. Ertelemeseydik onu, enine boyuna tartışsaydık her konuyu.. O zaman küçük bir çocuğun düşmanlığını büyütmezdik kalbimizde.

Sanki o, sapa sağlam sandığımız bağlarımızdan kopmadık mı? Koptuk elbet, hem de kendi razılığımızla, seve seve…

Belki bu sefer çabuk son bulur bu yolculuk, yine döneriz memleketine öksüzlüğümüzün. Her nasılsa, öğrendik ki uzun veya kısa hiçbir zaman ayrılıklar aynı koymadı bizi…

Her seferde bilene bilene değiştik derimizi…

Bu İçeriği Paylaş
Bağlantılar:
Yazar
7 Yorum

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Exit mobile version