Uzunca bir yolun çamura batmış kenarından yürümekten vazgeçemiyorum. Yolun nereye gittiğinin de hiç önemi yok gözümde. Bembeyazlarla çıktığım bu yolda, kahverenginin yeşilin verdiği renkleri de çok seviyorum. Beklemek anlam kazanıyor renkleri eklendikçe sevdanın. Yarım kalmışlar tamamlanıyor içimde. Ya da daha da fazla yarım kalıyorum. Bunun da bir anlamı yok gözümde. Tümüyle feda olabilirim bu yolda, tümüyle yarım da kalabilirim. Bir eksik, bir fazla olmam sana varma biletim olsaydı, dertlenirdim devamlı bir uzvumu kaybetmişçesine acı çekmekten. Ama eksik kalmadım, yarım değilim. Ben tam bir ben de etmem. Sende kaldım, senle.
Şimdilerde dinlediğim iki üç şarkıyla günü geçirmeye, elimi telefondan çekmeye çalışıyorum. Bahane arıyorum seni aramamak için. Yazma isteği içimi kavuruyor, bir kitap daha olacak bu gidişle sana biriktirdiklerim. Biraz kendimi dinlemeye çalışıyorum, aynaya baktığımda gördüğüm yüz senin. Kafamın içindeki kuşların sesi haykırışlara döndü.
Fikrime sen düşünce ben nasıl benden göçtüm. Neyse, ne yarımım ne de bir tam ederim bu bedende.
İnanın, insanın yazacak çok şeyi varken kafasına yetişememesi de büyük çaresizlik. Sana anlattıklarımı yazamayacak kadar yorgun olacağımı hiç tahmin etmezdim. Halbuki en çok da sana yanıp tutuşuyorum.
Yolların sonu, yılların sonunu getirir sandım.
Bin tane sokak gezdim, sensizlik geçer sandım.
Köşeyi dönünce evimin duvarından öteye,
Karşımda gülen yüzünü görürüm sandım.
Gece yangınla uyanıp resmini açıp sana kandım.
Bahçemdeki tek gülle bahara kandım.
Öyle güzel baktın ki yüzüme,
Bin sene de geçse geçmezsin sandım.
Bu sevdayı bin derdime çare sandım.
Bunca yalan arasında seni beklemenin doğruluğuna inandım.
Şimdi sen gecesin günüme,
Sen, bildiğim tek hecesin dilimde,
Kış kapıda, üşüyorum tam bu mevsimde,
Yokluğun alev yüreğimde,
Bilir misin, bunca fırtınan arasında,
Ben nasıl yandım?
Yandım, yandım, yandım.
Bu şiirde de yine seni andım.
Seni seveceğime tek andım.