Gittiğinde hiçbir şey yapamadım. Ona ait olan sevgimi öyle yaralamıştı ki, eskiden kendimi kandırıp ona gitmek için bulduğum bahanelerim bile beni terk etmişti.
İçimde bir şey kanıyor, keskin bir vedanın yarası sızlıyor.
Onun bir gidişi vardı ama bende üç ayrı vedası;
“Hayat bu her zaman güldürmez ki,
Her acı da insanı öldürmez.
Bak yaşadım, yaşıyorum.
Hatalarımdan ders alıyorum.
Her yalana inanmam artık.
Bende geç de olsa büyüyorum.
Vicdanın rahatsa hiç düşünme!
Unut gitsin, verdiğin sözleri de.
Nasılsa gün gelir unutulur de,
Kimse sormaz ama hani olur da sorarlarsa bitti ve güzel ayrıldık de.
Ben vazgeçtim,
Çok ağladı, üzülmedim,
Arkasından ittim dersin…”
Bu veda acımı nasıl cümlelerle gizleyebilirim vedasıyken, içinde kopan başka bir vedan daha olur;
“Ve lütfen bir daha kimseye tutamayacağın sözler verme!
Sonra insan bir kırılıyor, aynadan kendisine bakamaz hale geliyor.
Sonra sevdiği onu anlamayınca bir susuyor, her şeyi geçiyor ama suskunluğu asla!
Ve sonra insan sevmekten bi vazgeçiyor. Her şeyi seviyor ama ne yaparsa yapsın kendisini hiç sevemiyor.
Biz iki farklı insandık ama sevgiyle birbirimizi tanımıştık ve şuan iki yabancıyız birbirlerini çok iyi tanıyan…
Kendi içimde hep şey demiştim ya bir gün ayrılırsak diye…
Ne önemi var ki? Ölüm değilse bizi ayıran, yazıklar olsun ikimize de!
Benim verdiğim emek de, zaman da, hakkım da sonuna kadar helal olsun. Sen çünkü mutluluğu hakkediyorsun ama sevgi için aynı şeyi söyleyemeyeceğim çünkü sen benim gerçek sevgimi hiç hakketmemişsin…” İşte bazen de gerçekten istersin mutlu olmasını ama sevilmesini istemezsin, istesen de ne olacak ki? İnsan bir kere gerçekten sevilir.
Ve sonra bir veda daha;
“Sana söylemek çok istediğim şey var ama dilim varmıyor.
Beni kandırmana mı üzüleyim?
Bir seçenek yerine koymana mı?
Verdiğin sözleri tutmamana mı?
Bana onca hayal kurdurup, yıkmana mı?
Sana sadece inanmıştım ben!
Güvenmiştim!
Sevmiştim, sevdim…!
Onca şeyden sonra yine de seni affettim. Kendimi eze eze, aklımla kalbim birbiriyle mücadele ederken kaybettiğim kendimi, ben yine sende bulmak istedim. Sen bile bana yaptıklarını kendine yakıştırmıyorken, ben kendimi yanına yakıştırdım.
Ve sen dedin ki; ”Ben asla elini bırakmayacağım. Asla sevgime ihanet etmeyeceğim ama bugün ben sadece sevgisine ihanet eden korkak birini karşımda gördüm. Bir insan sevdiğinin gözlerinde kendini göremeyince kör olmak istiyor biliyor musun?
Ben bugün kör olmak istedim. Bir ah çektim. Aşıklar ağlar, zarına. Dilim varmıyor ama;
“Umarım çok mutlu olursun ve sevgine ihanet etmiş olmana değer.
Ama lütfen bir daha asla iyi insanları üzme!
Çünkü insanın dili hakkını helal ediyor, kalbi etmiyor.
Benim dilim hakkını helal etti.
Ama unutma ki ölümlü dünya, burada insanın birbirine hakkı kalır ama ahirette kalmaz.
Çok mutlu ol ama ahım var sana!
Döktüğüm gözyaşlarım yoluna taş, rızkın lezzetsiz, malın mülkün geçici, benimle hayalini kurduğun, ama başkasından olacak olan evlatların hayırsız olur.
Ahım var, yaşattığını en sevdiklerin yaşasın.
Sen yaşa demeyeceğim, çünkü benim yaşadığımı sen yaşayamazsın, o yürek sende yok!
Ahım var sana, sen yaşadığın sürece hep de var olacak.
En mutlu anında bana bu yaptığın haksızlığı hatırla!
Rabbime havale ediyorum, ama bil ki, Allah affetse ben affetmeyeceğim.
Ben bu haksızlığı yaşadığım sürece asla unutmayacağım ve ben senin yüzünden ölene kadar kendimden nefret edeceğim…”
Ama ben vedaları hep içimde biriktirdim.
Bazı insanlar, vedaları hakketmez. Vedalar seven yürekler içindir, korkakça sevenler için değil.
Ve sevgisine ihanet edip giden hiçbir korkak, küçücük bir vedayı bile hakketmiyor…