Tabii platformunda izlediğim Gassal dizisinin ardından hissettiklerimi paylaşmak istiyorum. Dizinin üzerinde tefekkür ettikten sonra, roman yazarlarını ölü yıkayıcılarına benzettim. Roman yazarı, aslında kendi gerçek yüzünü aramak için yazmayı seçmiştir. Kendisine ebeveynleri, akrabaları, öğretmenleri, arkadaşları, eşi ve çocukları, iş arkadaşları ve toplum tarafından dayatılması sonucunda benimsediği kimlikleri roman aynasında görüp farkına varır. Romandaki her karakter, yazarın kendine ait yüzlerinden biridir. Yazar tamamladığı her romandan sonra bu kimliklerden biriyle vedalaşır.
Bir yazar, kendi gerçekliğini ararken cesaretle kendisiyle yüzleşmek zorundadır. Çünkü her birey kendi hakikatinden kaçma eğilimindedir. Kötü yönlerini görmek istemez veya kişiliğinin olumsuz özelliklerinin, taşıdığı sahte rollerin farkında olsa bile bunları görmezden gelir. Yazara gassal işlevi verildiğinde ortaya şu tablo çıkar: Roman yazarı bu amaçla kendisini metaforik anlamda teneşire yatırır ve içindeki birikimi aktarmak için bir tema ve ana fikir belirledikten sonra, bunları karakterler üzerinden anlatarak kendi sahte benlikleriyle yüzleşme sürecine girer. Dizideki gassal Baki’den farklı olarak roman yazarı “Kim beni yıkayacak?” derdinde değildir. İç dünyasına derinlemesine dalar ve sözcüklerle kendisini temizler. Kelimeler su gibi akar, sahneler ve anlatım aracılığıyla teneşirde yatan yazarın ruhuna işler. Yazar, kelimeleri kullanırken suyun sıcaklığını ayarlayan bir gassal gibi davranır; bazen acı verici, bazen de rahatlatıcı ifadeler tercih eder. Sabun ise roman yazarının kendi kusur, kabahat ve günahlarını temizlemek için vazgeçilmez bir araçtır. Roman yazarı, eserinde tüm kahramanlarına tarafsız yaklaşır ve her birinin kişilik özelliklerini keşfederek kötü huylarını fark ederse, sabunun hakkını vermiş olur. Bu bakımdan yazar, romanda son derece adil davranmak zorundadır. Romanda zaaflarını ve bağımlılıklarını karakterlere yansıttığı ölçüde sahte kimliklerin ayırt etmeye başlar. Metaforik anlamda yazar, teneşire yatmış romana aksettirdiği unsurlarla “Ben kimim?” sorusuna cevap aramaktadır.
Roman ortaya çıktıkça, yazar karakterleri aracılığıyla üstlendiği sahte rolleri analiz etmeye ve onları tanımaya başlar. Romanın sonunda yazar, karakterlerin hangi özelliklerinin kendi kişiliğine iliştirildiğini gözlemler. Bu süreci başarıyla tamamlamışsa sahte benliklerinden birini terk eder, yeni bir romana başlayana kadar malzeme toplar. Gerçeğini arayan yazar için roman, kendi özüyle arasındaki duvarları kaldırmaya yönelik bir araçtır. Her yazdığı romanda özüne biraz daha yaklaşan yazar, en sonunda gerçek benliğine kavuştuğunda yazacak hiçbir şey kalmadığını fark eder.
Bir roman yazarının kendi iç dünyasını yansıtması oldukça zorlu bir görevdir. Her romanın iç dünyasını sergilediğini fark eden yazar, ustalaştıkça sahte benliklerini aslında gerçek kişiliğini gizlemek ve karanlık yönlerini sansürlemek amacıyla kullandığını anlar. Böylece, hikayeler, karakterler ve mekanlardan oluşan bir roman atmosferinde kendini arındırır. Bu süreç uzun, zorlu ve sabır isteyen bir yoldur. Bir yazar, her romanında bu sürecin gerekliliğine inanır ve bu cendereden geçmeden kendi hakikatine ulaşamayacağını bilir. Nihayetinde yazarın amacı her yazdığı romanda sahte kişiliklerinden fani olup, eserleriyle okuyucunun gönlünde baki olmaktır.
Emeklerine sağlık Murat Hocam.