Anlıyorsun, eksik kalan satırları bir gün tamamlayabilmek dileğiyle bir nefes daha bırakırken gökyüzüne, meğer yaşamak bir çareymiş boğulurken ölemiyorsan. Belki kaçışan hatıraların ardına saklanıyor, bulamıyorsun hiç var olmamış bu hatıraları. Belki de öylece bir maviye bir de derinlerine dalıyorsun, sesleniyorsun, yankılanıyor çok uzaklardan ve duyuluyor bu hiçlik. Sanki hiç var olmamış fakat yaşam boyu soluk bulmuş bu kıyılardan hiçbir zaman becerememiş sesini duyurmayı ancak her seferinde tekrar denemeye devam etmiş.
Uzaklardan, çok uzaklardan matem tutmuş seyir kalan sağırlar, anlamışlar fakat görememişler, görmüşlerse de anlayamamışlar. Şehir şehir adım sayan bu sokaklar, caddeler ve yollar artık yabancı kalmış terkedilmiş insanlara. Çok geç kalınmış yenik düşen zamana, henüz daha yolun başındayken. Körpe hayallerin tam üstüne doğmuş bugün karanlık, sevgiyi yanında götürmüş, kalbini cebinde taşımış ve nefreti peşinden sürüklerken ağlarını üzerine atıp son kez gözlerine bakıp yok olmuş. Bu sabah harabe olmuş hayallerin tam üzerine doğdu gülümsemen, güneş hiç böyle parlamamıştı. Kalbini geldiği yerde bırakıp, dimağı yanında getirmeyi unutmuş ve emin adımlarla kaybolmuş bir hasretle. Günler, aylar, yıllar hep meyletti bu seraba. Duruldu bu mavilikte, yanaştı usulca, bir şeyler söylemek istedi, ne kadar denediyse de hiçbir zaman söz geçiremedi kalbine. Yaptıklarından dolayı pişmanlığı yoktu omuzlarında ama yine de boğuluyordu. Kıyıya vuran hayalleri, boğulmuş ama yine de ölmeyi becerememişti. Bir nefes daha bıraktı gökyüzüne hiç kimseler duyamadı, geçip gitti ardından ve ilk kez bununla yorulmadı. İnsanoğludur taptı her defasında bir parça umut yeşertene ancak riyakardı duygular kimine yakın kimine çok uzak. Beklerdi hep gün ışığını yarınlar gaipken ama yaşadı her defasında bir günlük mutluluğun yüz yıllık yorgunluğunu. Ardından çok sonra anladı hayatın oyununu değer verip kaybedince, meğer yaşamak da çare olmazmış nefes alırken boğuluyorsan. Açılmaktan da korkmadı bu maviliklere hiçbir zaman sesini duyuramayıp boğulmaktan korktuğu kadar. Düşünceler, biliyordu. İnsanların aklından geçen onca fikir ve besledikleri, kabul etmedikleri dahi. Gözünün önüne gelenler bir anlam ifade ediyor muydu? Artık neyin anlam ifade edip etmediğini de kararlaştıramıyordu, zor bir çıkmaza girmişti.
Bir döngüydü, içinde bulunmuyorken de düşündüğün vakit kendini oraya yerleştiriyorsun. Kaybolduğun döngüde hislerinin ait olduğu en uç nokta ise seni tanımlayan gerçeklik. Bu döngü; bir arayış, içinde olabilmek için bedelleri vardı. Bunu yaşıyorken yapamazsın, yaşanılan bedeller kişiye boğulurken de nefes olabilmeyi öğretiyor. Ancak her ne kadar yaşıyor olsan da bu döngü de boğulmak her defasında daha çok anlam ifade ediyor. Sen de boğuluyorsun işte, öyle sadece bir mavide değil, hayatı gri hale getiren her bir insanı bu maviliğe çekebilmek için.