Hayat, bazen öyle bir hızla çarpar ki insana, sanki tüm dünyanın yükü omuzlarına çökmüş gibi hissedersin. Ama bu benim ilk düşüşüm değil. Önceki düşüşlerimde de aynı ağırlığı hissettim, aynı karanlığa baktım. Her seferinde yeniden kalkmayı öğrendim. Çünkü biliyorum ki, düşmek bir son değil; düşmek, insanın yeniden başlaması için bir fırsattır.
Ne acılar gördüm, ne yaralar aldım bu hayatta… Her biri canımı yaktı, her biri beni derinden yaraladı. Ama o yaralar, beni bir adım daha güçlü yaptı. Düşmek, kaybetmek, hayal kırıklığı… Bunların hepsi hayatın bir parçası değil mi? Önemli olan, o düşüşten sonra yeniden kalkabilmek
Her yara, bir ders taşır içinde. İlk bakışta acıdan başka bir şey hissetmezsin. Ama zamanla o yara iyileşir ve geriye iz bırakarak sana bir şeyler öğretir. O izler, hayatın sana verdiği hediyelerdir. Beni ben yapan, içimdeki savaşçı ruhu büyüten o yaralar oldu. Ve her defasında yeniden ayağa kalkmayı başardım.
Elbette kolay olmadı. Kimi zaman öyle anlar geldi ki, yerden kalkacak gücü kendimde bulamadım. Gözyaşlarım yanaklarımı ıslatırken, kalbimdeki umut kırıntıları da kaybolmuş gibiydi. Ama tam da o anlarda, içimde bir ses yükseldi: “Bu senin hikâyen. Henüz son sözünü söylemedin.” İşte o ses, beni ayağa kaldırdı.
Her düşüş bir dönüşüm sürecidir aslında. O süreçte kendini tanır, sınırlarını keşfeder ve gücünü fark edersin. İnsan, yere düştüğünde değil, ayağa kalkmayı reddettiğinde kaybeder. Ben hiçbir zaman kaybeden olmayı kabul etmedim. Çünkü hayat, mücadele etmeye değer.
Evet, bugün yine düştüm. Ama bu benim ilk düşüşüm değil. Şimdi yeniden kalkıyor ve kendime bir kez daha söz veriyorum: Ne olursa olsun, asla vazgeçmeyeceğim. Her yara iyileşecek, her fırtına dinecek. Ve ben, bu yolda yürümeye devam edeceğim.
Ve ne olursa olsun, vazgeçmeyeceğim. Çünkü bu, benim hikâyem. Ve ben bu hikâyenin sonunu yazmaya devam edeceğim.
Çünkü hayat, düşmekle değil, ayağa kalkmakla anlam kazanır.