Hayatın bazı gerçekleri var ne yaparsak yapalım değiştiremediğimiz… Bunların başında yaşadığımız ev yani sahip olduğumuz aile geliyor. Bunları kendimiz seçemiyoruz.
Allah bize lûtfediyor ve biz kaderimize razı olmakla mükellefiz. Ya bize büyük bir nimet yahutta büyük bir imtihan olabiliyor içinde bulunduğumuz yaşam.
Bazı evlerde kaktüsler bile çiçek açarken, bazı evlerde en güzel güller bile solup gidiyor.
Yani anlayacağınız yerine düşen tohum filizlenirken, çöle düşense kum fırtınasına kapılıp gidiyor.
Bu bir nasip meselesi zannımca.
Yine de var oluş mücadelemiz bitmeden içinde bulunduğumuz koşulları degiştiremesek bile iyileştirmeye çalışmalıyız elimizden geldiğince.
Sabırla, duayla ve şükürle… Bu hayatta hiç bir şey filmlerde gördüğümüz, kitaplarda okuduğumuz, insanların bize anlattığı kadar muhteşem olamaz ki değil de zaten. Burası dünya, bir imtihan yeri hiç bir şey dört dörtlük olmaz. Bu dünyadan büyük şeyler beklemek, her şey kusursuz olsun diye düşünmek, büyük hüzünleri de beraberinde getirebiliyor.
Unutmamalıyız ki, bir kalpte iki sevgi bir arada bulunmaz. Dünyayı seven, ahireti kaybeder. Ahireti sevenin kalbindense dünya sevgisi çıkıp gider. Bu şuurla yaşamak lazım diye düşünüyorum. Bizler ise içinde bulunduğumuz koşullara rağmen hiç ölmeyecek gibi dünya için yarın ölecekmiş gibi ahiret için çalışmalıyız. En karanlık geceler bile aydınlık sabahlara kavuşurken, karamsarlığa kapılmamalıyız. Herkesin bir yaşam mücadelesi var iyisiyle kötüsüyle. Geçici bir dünya için kalıcı dertler edinip tasalalanmalıyım kardeşlerim. Kalbimize dönelim: “Bu da geçer Ya Hu…” diyelim. Bakarsınız samimi bir tebessüm ya da umulmadık bir iyilik şifa oluverir yaralarınıza. Siz yeter ki merheminizi dua eyleyin. Doğru yoldan vazgeçmeyin.