Bugün Günlerden Ben

Nagihan Özel 271 Görüntüleme Yorum ekle
5 Dak. Okuma

Ne de güzel söylemiş Can Yücel;

“Müstakil bir evim olsun ve küçük bir bahçem. Eski bir radyom, bir de kanepem. Bahçemde erik ağacım ve yanında kiraz. Kırmızı güllerimin yanında, papatyalardan da biraz. Minik bir köpek ve sevimli bir kedi, onların vefası ve toprağın bereketi. Ve çayı beraber yudumlayabileceğim, elimi hiç bırakmayacak can yoldaşı. Sonrası can sağlığı, hayırlısı…”

Birkaç cümleyle öyle güzel özetlemiş ki, yazar hayalini, tam olarak istediğim böyle bir hayat diyordur her okuyan. Fazlasını kimsenin istediğini düşünmüyorum aslında, azla yetinecek kadar geniş yüreklere sahibiz. En azından bir çoğumuzun hayalidir, huzur ve aşk dolu bir yaşam sürmek, konumun veya lüksün önemi yoktur, eğer orada mutluluk varsa yeterlidir. Mutluluğun ve huzurun olduğu her yer, insan için özel ve güzel olandır. Düşünüyorum da ne kadar basit şeyler için, üzüyoruz kendimizi. Değmeyecek insanlar ve durumlar için ne kadar yorulduk. Mesela ben, hep şikayetçi olduğumu biliyorum ama gerçekten, en çokta anlatmaya çalışmaktan yoruldum. Kendi başlarına gelmediği için empati yapamayan, bana dokunmayan yılan bin yaşasın diyen insanlardan sıkıldım. Kendi yaptıklarını, kolayca unutan ve hiç olmamış gibi yaşayan ama sen hatırlattığında, seni suçlu çıkaran insanlardan yoruldum. Bazılarını uzak tutmak, mesafe koymak zor ve hatta imkânsız gibi, bu nedenledir aslında hayatımızda hala kafamızın rahat olmaması ve huzur aramamız. Ben sık sık kendimle dertleşirim, işte bu da onların kaleme dökülmüş hali.

Sevgili kendim, hayat neden bu kadar zor, neden bu kadar yoruyor bizi? Ya da hayatı suçlamak kolayımıza mı geliyor acaba, zor olan insan olabilir mi? Biliyorum, hiçbir şey kolay değil ama biraz kolaylık hiç fena olmazdı. Bugün aklımda çok fazla soru var: mesela, kıymetli olan şeyler zor ulaşıldığı için mi kıymetli? Ben zor biri olmadığım için mi değerim bilinmedi? Ulaşılması zor bir insanı mı oynamalıydım, bu mu beni değerli hale getirecekti? Biz neden birisi tarafından sevilmeye, değer görmeye bu denli muhtaç hissediyoruz kendimizi? Kendimizden vazgeçecek kadar umursuyoruz birini, kendimizi unutup bu insana sınırsız hak tanıyoruz hayatımızda? Biz kırmamak için uğraştığımızdan mı, insanların kendini bir şey zannetmesi?

Düşünüyorum ve bir türlü anlam veremiyorum, ben kendimi seven, değer veren, öz saygısı olan bir kadınken nasıl bu hale geldim, inanamıyorum. Bugün yıllardır aslında kimseyi hak ettiği yere koymadığımı anlayıp, yıllarımı ve en güzel zamanlarımı değmeyen insanlara harcadığımı anladım. Verdiğim tavizlerle, yaklaştığım hoşgörüyle beni aşağıya çeken bu insanlara, bu hakkı farkında olmadan ben vermişim. Aile, dost, çevre diyerek kendi kul hakkımıza girdiğimizin farkına varamıyoruz maalesef. İyi niyet, her daim iyilik vermiyor karşılığında.

Sevgili kendim, meğer boşa geçmiş onca yılım. Kendim için hiçbir yatırım yapmadan, hep başkaları mutlu olsun, memnun olsun diye yaşamışım. Ne garip şey, geçip giden onca yılı geri alamıyorum ama telafi etmek için de çok yorgunum. Kalkıp dışarı çıkacak mecalim yok, yürüyecek enerjim yok ama “yapabilirim”, “yapmalıyım” diyorum. O kadar çok şey kaçırmışım ki nereden başlamalıyım bilemiyorum. Etrafımdaki herkese tutunacak dal olmuşum ama şimdi tutunup kalkmak için kimseyi bulamıyorum. Sanırım, önce tek başıma kalkıp yürümeyi öğrenmekle başlamalıyım, yıllardır yaptığım gibi. Kendimi yenilemem gerekiyor, zihnimi arındırmam, çevremdeki gereksiz ve zararlı insanlardan kurtulmam. Evet, bu güzel bir başlangıç olabilir.

Aklımda yapmak istediğim ve ertelediğim çok şey var; hayallerim, gidip görmek istediğim yerler, bir türlü vakit ayıramadığım hobiler say say bitmez. O kadar çok şey kaçırdım ki, telafi etmek için zamanım yeter mi bilmiyorum ama kararlıyım, hepsini planlayıp yapmak ve hayal ettiğim her şeyi gerçekleştirmek istiyorum. Önce içimdeki hayat dolu ve gülümsemeyi çok seven o küçük kızı bulmalıyım. Malum, yıllardır kendisini unutmuş ve sandıkta bırakmışım. Herkesin bir hikayesi var diyoruz ya, aslında o hikâyeyi biz yazıyoruz ve biz oynuyoruz. Rolleri değiştirmek, hoşuna gitmeyen bölümleri kaldırıp daha güzellerini eklemek bizim elimizde. İşte tam da şu an benim yaptığım gibi, ben kendi hikayemi kaldığım yerden yazıyorum. Bu hikâyede rol arkadaşlarımı ben seçiyorum ve her satırına mutlu anılar ekliyorum. Oyun vakti sevgili hayat, hazır mısın? Yeniden başlıyorum.

Can Yücel’in anlattığı gibi, bir hayal kurdum. Etrafı kır çiçekleriyle ama en çokta papatyalarla çevrelenmiş küçük ama mutlu anılar biriktireceğim bir ev hayal ediyorum. Papatyalar olamazsa olmaz. Özdemir Asaf’ın dediği gibi, “Gülüşü güzel kadınlar papatyaları sever.” Bende hep gülümsemek istiyorum. Bencillik değil bence, azıcıkta kendim için yaşamak istiyorum. Ben mutlu, huzurlu ve iyi hissetmeye hasret kaldım, artık benim de hakkım.

Sabahın ilk ışıklarıyla başlıyorum, yeni bir ben için temeller atıldı. Hazırım, hayat bildiği gibi gelmeye devam etsin. Ben eski ben değilim, hesap döndü, benim zamanım başlıyor.

Yeniden ve daha güçlü…

Bu İçeriği Paylaş
Bağlantılar:
Yazar
Yorum yap

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Exit mobile version