Bugün günlerden hüzün, kapkara bir sabaha uyandım bugün renkler kaybolmuş ne mavi var ortada ne yeşil ve ben çok üzgünüm. Güneşi gizleyen kara bulutlara, içimi yakan bu sevdaya da küskünüm. Yoruldum, kıpırdamak dahi gelmiyor içimden, hiçbir şey yapmak istemiyorum. Düne kadar olanları unutmak için uğraştım, bahanelerle kendimi avuttum, her gece yıkılıp sabah yeniden başladım tutunacak bir şeyler bulup.
Her şeyin bir sonu vardı ve ben bu sonu bekliyordum. Gözyaşlarımı gözlüklerimin, kederimi kahkahalarımın arkasında daha ne kadar saklayabilirdim.
Bugün günlerden hüzün ve ben çok mutsuzum. Yıllarca ayakta durabilmek içindi mücadelem ama buraya kadarmış yalandan gülümsemeler yok artık çünkü tebessüm bile edemiyorum. Sahte kahkahalar atarak ne kadar daha dayanabilirdim ki zaten, içimde her şey paramparça olmuşken gözlerimdeki hüznü ne kadar gizleyebilirdim.
Kendime bir mutluluk hırkası giydirmiş, her şey yolundaymış gibi etrafa neşe saçıyordum. Kimse görmüyordu yaralarımı dışarı ince ince sızan kanı fark etmiyordu kimse, körler ülkesinde yaşıyormuşum gibi sanki filmden bir sahne, bir ben görüyormuşum herkes kör olmuş gerçeklere. Doğru, yalandan bir dünya kurdum kendime, mutluluk, huzur, başarı gibi isimler verdim şehirlere. Benim dünyamda nüfus azdı birkaç kişi vardı sadece. Kalabalığı sevmezdim çünkü, ne kadar az o kadar iyiydi bana göre. Etrafımı saran sahte kalabalıktan kaçmak en iyi yaptığım şeydi ve ben kaçtığımı zannederken kendimi buldum bir gece.
Bugün günlerden hüzün, bu gece ay bile bir başka sanki zorla tutunuyor gökyüzüne. Hani biri dokunsa ağlayıp bırakacak kendini yeryüzüne. Ayda hüzünlü benim gibi, yıldızlarda kayıp belli ki onlarda küsmüş birilerine. Kapkara bir sabahın ardından gecenin adı ancak zifiri olabilirdi zaten. Zifiri karanlık bir gece, hüzünlü bir ay, küskün kayıp yıldızlar, sokaklar terkedilmiş sessiz ve çaresiz bir şehir var karşımda. Her şey anlamını yitirmiş bugün benim gibi, matemli bir güne de ancak böyle bir gece yakışırdı değil mi.
Bugün günlerden hüzün, istesem de gülmüyor yüzüm. Hayatım bir tiyatro sahnesi bende oyuncuydum, oyun bitti selam verip vedalaşma vakti. Yıllarca savaşan bir savaşçı evine zaferle dönemezse ne hisseder, üstüne milyon ekleyin işte o haldeyim şimdi. Yenilgiye uğradım bir kez daha, binlerce yenilgiye bir yenisini daha ekledim. Yine kaybettim.
Hüzünlü bir günün gecesi kelimeler dolanıyor dilime, yeniden başlamaya gücüm yok üzgünüm. Sustuklarım konuşmak istediklerimden fazlaydı ama ben anlamayana anlatamadım. Yarına umudum yok, kalkmaya, yeniden başlamaya takatim yok artık. Tutunacak yalandan bir bahane bulamıyorum. Hani hayatımızda telafisi imkânsız olanlar birde ifade etmesi mümkün olmayanlar vardır, işte ben şu an tam oradayım.
Zaman, telafisi asla mümkün olmayan, geri dönüşü imkânsız yılların tek kelimelik anlamı. Şimdi her şey mümkün olsa da zamanı geri almak mümkün değil, keşkelerle kaldı geçmişim zamanın çok gerilerinde. Dönebilsem ne değişirdi diye sorsalar, çok şey evet çok şey değişirdi eminim. Arkama dönüp baktığımda keşkelerim dağlar kadar, iyi kilerim bir elin parmakları kadar. Elimde kalan bomboş bir keşke yine, zaten hiç iyi ki diyemedim.
İfade etmesi mümkün olmayan, ne kadar çabalasan da anlatılamayan cümleler hani, sustukça şu boğazımızda düğüm düğüm olan. Konuşsan kimsenin anlamayacağını düşündüğün. Oysa sen konuşmadan da anlaması gerekenler vardır hayatında, gözlerinden anlar, halinden anlar, bakışından anlar senin ne hissettiğini. Derin bir yoksunluk çekiyorum şu an, sevilmemek te bir yoksunluk sebebi. Başını yaslayıp hıçkıra hıçkıra ağlayamamak bir omuzda, sığınamamak bir çift kola, gözlerinde kaybolmak mesela. Ben çok eksiğim.
Bugün günlerden hüzün, saklayamıyorum artık gözümdeki yaşları, yüzümdeki kederi gizleyemiyorum artık, iyi hissetmek için yalandan bahanelere ya da bir şeye bir kişiye tutunmama gerek yok.
“Ehlinin eline düşmeyen maden gibidir kadın, sevilmediği kalpte ziyan olur.”
Günlerce yazsam bu cümle kadar anlatabilir miydi halimi, hiç sanmıyorum. Sevilmediği kalpte ziyan oluyor insan, öyle yavaş yavaş tükeniyor her gün biraz biraz. Her gece üstüne dünya yıkılıyor ve sen sabah o yıkıntıların arasından güneşe tutunuyorsun. Dün dünde kaldı diyerek geçen o yıllar toplayınca kaç gün yapıyor farkında mısın?
Tam 4.643 gün, her sabah tutunacak bir bahane bularak geçti ömrüm. Bitti son, artık mutluluk oyunu oynamıyorum. Kurduğum yalan dünyada dün yıkıldı başıma ve ben altında kaldım. Ne parlayan güneş nede masmavi gökyüzü kaldıramaz beni artık ayağa. Bütün bunları mazide, dünde bıraktım. Hani etrafta dolaşıp sürekli gülümseyen o kadın vardı ya, vedalaştım.
Bugün günlerden hüzün, anladım ki çok ağarmış yüküm. Bu geceye emanet ettiklerim var, hafifledim ve yarın başka bir gün. Renkli elbiselerimi kaldırdım attım, renkli kalemlere bile tahammül edemiyorum. Simsiyah bir geceye kavalye oldum bu gece bende siyahım. Zifiri artık benim adım. Parlayan yıldızlar gökyüzüne serilse de çarşaf gibi, zifiriyim siyahım.
Yeni bir isim değil sadece varlığım, geceye dost gündüze düşmanım.
Sevgili kendim,
Bugün günlerden hüzün, bugün günlerden veda ve ben çok yalnızım.
Not: Hiç kimse kalbinize yara bandı yapacağınız kadar değersiz ve istemiyorum diyerek atabileceğiniz bir mendil değil.
Gönlüne hüzün yakışmıyor kalbi güzel kadın….
Seviyorum seni 🥰
Bana herşey yakışır dostum , iç dünyamızda temizlik yapmaktayız. Temizlik bitince mutlu hikayeler yazmaya niyet ettik. Bende sana karşı boş değilim 😂 seviyorum seni can dostum.